Ana içeriğe atla

Kur'an Kursu ve Dayak

Bir cemaate ait bir Kur'an kursunda, 13 yaşındaki bir erkek çocuğun hocası tarafından yere fırlatılması ve yumruklanması görüntüleri sosyal medyada yayımlandı.

Ailenin şikayeti üzerine şiddet uygulayan hoca tutuklanmış. Sanık, kendisiyle dalga geçtiği için dövdüğünü itiraf etmiş ifadesinde.

Çocuk dalga geçti veya geçmedi. Olayın aslı astarı nedir bilmiyoruz. Bilinen bir gerçek var ki küçük bir çocuğun, kendisinden kaç yaş büyük olan sakallı ve şalvarlı birinden defalarca yumruk yediği. Görüntülerden anlaşıldığına göre dayak yenilen yer kursun mescidi sanki.

İzlediğim görüntü, beni dehşete düşürse de çok yadırgamadım. Zira geçmişte bu tür görüntülerin alası olmuştur bu tür kurslarda. Günümüzden tek farkı, geçmiş dayak ve şiddetlerin görüntüsünün olmaması. Kolun kırılıp yeninin içinde kalması. Günümüzde ise cep telefonları marifetiyle bu tür şiddetlerin gizli çekiminin yapılıp cümle aleme duyurulması. Bunun dışında gördüğüm kadarıyla bir değişiklik yok.

Beni üzen, bu tür görüntülerin hala günümüzde oluyor olması. Biz de sanıyorduk ki bu tür dayaklar geçmişte kaldı. Artık çocuklarımız şiddet görmüyor. Üzülerek görüyoruz ki istisnalar kaideyi bozmamakla beraber geçmişten günümüze kurslarda bir değişiklik yok. Şiddet gırla gidiyor. Demek ki bu tür yerlerde görev yapan bazı hocalarımız bir arpa boyu yol almadan aileler tarafından emanet edilen küçücük çocuklara şiddet uygulamaya devam ediyor. Belki bu görüntü, onlarca şiddetten bir tanesinin ortaya çıkmasıdır. Kim bilir çekimi yapılmayan, gizli kapaklı yerlerde kaç çocuk bu şekil şiddete maruz kalıyordur. Ümit ediyorum ki bu nefret edilesi görüntünün fiili başka bir örneği yoktur. 

Şiddet uygulayan kişi, çocuğa göre güçlü ve kuvvetli olsa da yaptığı acziyetinin bir göstergesidir. Çünkü şiddet, elinde başka sermayesi olmayan aciz yaratıkların başvurduğu bir yöntemdir.

Bu görüntü bize gösterdi ki her sakallıyı amca sanmamak gerektiği gibi her Kur’an okumasını bilen kişiyi de hoca görmemek lazım. Hoca dediğin çocuğun psikolojisini bilen, çocuğun seviyesine inebilen, pedagojiden anlayan olmalı. Geçmişte şiddet görmüş, şiddete meyilli, en ufak bir acizlikte dövmek için elini kaldıran, elini kaldırmasa da diliyle şiddet çağrıştıran biri allameicihan da olsa hoca yapılmamalı, önüne çocuk konmamalı. Çünkü bu tür aciz yaratıklar bu yaptıklarıyla çocukları dinden soğutan, çocuklardaki özgüveni yok eden, çocuğun kişiliğinin oturmasını engelleyen kişilerdir. Böyleleri düşman başına.

Şu bilinmeli ki bu hoca kılıklı insanın, çocukluğuna inilirse görülecektir ki bu kişi çocukluğunda şiddete maruz kalmış zavallı biridir. Çünkü bu şiddeti uygulayan ancak şiddet görmüş biridir. Unutmayalım ki şiddet gören şiddet uygular ve bu dayak yiyen çocuk da büyüdüğü zaman eline fırsat geçerse şiddet uygulayacaktır. Çünkü her dayak şiddete meyilli insan üretir.

Burada devlete bir sözüm olacak. Mevcut Kur’an kurslarının sayısı mı yeterli değil ki cemaatlere değişik yollarla kurs açma imkanı veriliyor? Çocukların yeri yurdu mu yoktur ki bu yaşlardaki çocukların yurt ve kurs ortamlarında aile ortamından uzak bir şekilde yatılı kalmasına izin veriliyor? Bu çocuklar bu yaşlarda birilerinin tedrisine verilerek bu tür yapıların bendesi olmasına niçin sesini çıkarmıyor? Devlet korumakla yükümlü olduğu çocukları böyle mi koruyor?

Birkaç söz de dinini, diyanetini öğrensin ve hayırlı evlat olsun düşüncesiyle çocuğunu bu tür yerlere gönderen anne ve babalara söyleyeyim. Bilin ki çocuklarınıza iyilik değil, kötülük yapıyorsunuz. Çocuğunuz bu gördüğü şiddetle büyüse dahi hayatı boyunca bu ezikliği yaşayacaktır. Çocuğunuz, dinini ve Kur’an’ı öğrense, namazını kılsa dahi ne zaman bir Kur’an görse, bir kursun yanından geçse, hoca denilen biri ile karşılaşsa, ne zaman mescide gitse gözünün önüne yediği veya gördüğü dayak gelecektir. Beyninde şimşekler çakacaktır. Dinini yaşamaya çalışsa dahi yaşantısından zevk almayacaktır. Dinini öylesine yaşayacaktır. İnsan kendi çocuğuna bu kötülüğü yapar mı? Sonra bu din, diyanet sadece kurslarda mı öğrenilir? Niçin başka alternatifler düşünmezsiniz? Unutmayın ki din öğretme konusunda tek alternatif cemaatler ve hocalar değildir. Eskidenmiş bilginin kaynağının hocalar olduğu. Günümüz imkanlarıyla ve geldiğimiz bilgi çağıyla, bilgiye ulaşmanın yolları çoktur. Yeter ki çocuğunuz istesin. Bugün olmuyorsa, yarın bu bilgiye ulaşabilir. Ne olur, Kur’an öğrensin diye çocuklarınızın geleceğini ehliyetsiz bazı kişiler eliyle karartmayın. Bırakın çocuğunuz -adı üzerinde çocuk- çocukluğunu yaşasın. Çocukluğunu ve hayatını zindan etmeyin. Bu dünyaya geldiğine, geleceğine pişman etmeyin. Çocuğunuz zamanı gelince, susadığı ve ihtiyaç hissettiği her şeyi öğrenir. Siz çocuğunuza iyi bir kişilik ve özgüveni vermeye çalışın. Özgüvenini yok eden şiddet türünden çocuğunuzu uzak tutun. İnan, çocuğunuza en büyük iyiliği yapmış olursunuz.

Yorumlar

  1. Merhabalar Hocam.
    "...Bırakın çocuğunuz -adı üzerinde çocuk- çocukluğunu yaşasın. Çocukluğunu ve hayatını zindan etmeyin. Bu dünyaya geldiğine, geleceğine pişman etmeyin. Çocuğunuz zamanı gelince, susadığı ve ihtiyaç hissettiği her şeyi öğrenir. Siz çocuğunuza iyi bir kişilik ve özgüveni vermeye çalışın. Özgüvenini yok eden şiddet türünden çocuğunuzu uzak tutun. İnan, çocuğunuza en büyük iyiliği yapmış olursunuz. ..." Sayın hocam kaleminize sağlık, ağzınıza sağlık. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Çok yararlı ve güzel bir paylaşımdı.
    Teşekkür ederim.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde