Ana içeriğe atla

Dayak

Hocanın vurduğu yerde gül bitmez, şiddet biter. Kişide hayatı boyunca yaşayacağı derin izler bırakır.

Dayak cennetten çıkma değildir. Olsa olsa cehennemden çıkmadır. Uğradığı yerlere fırtına eker, şiddet biçer.

Eve, bacaya bastırılmaz. Düşmana dahi layık görülmez. 

Dayak yiyen ne kadar hak ederse etsin, dayak atan ne kadar iyi niyetli olursa olsun, attığı bu dayaktan dolayı ona hayır dua edilmez.

Tedip amaçlı dayak olmaz. Zira dayak terbiye etmez. Duyguları ve kişiyi bastırır, başı öne eğdirir, onuru zedeler, kişinin gelişimini engeller. Kişiyi farklı dünyalara götürür. Kişideki özgüveni yok eder. İnsanın kişiliğini geliştirmez. Kişi ya içine kapanır ya da bırakıverir kendini. Yalan söylemeye teşvik eder insanı. Kısaca insanı insanlıktan çıkarır, başka bir kılığa sokar.

Dayak şiddeti doğurur. İnsanı kinlendirir. Sorunu zamana yayar.

Dayak kötü bir öğretmendir. Kişi kendinde gördüğü dayağı başkasına uygular. Şiddet toplumu olmamız da buna verilebilecek en iyi örnektir. 

Dayak acizliğin tipik bir örneğidir. Benim bu sorunu çözecek başka sermayem yok demektir.

Dayak güç gösterisidir. Gücü yeten gücü yetene dayak atar. Kimse, gücünün yetmediğine elini kaldırmaz.

Dayak sorun çözme aracı değil, sorun üretme aracıdır. Sorunun devam etmesine zemin hazırlar.

Dayak öfkenin dışavurumudur. Kişinin farklı yüzünün dışa yansımasıdır. Hem dayak atanı hem de dayak yiyeni insanlığından çıkarır.

Dayak, aklın devre dışı kalmış halidir. İnsanın hayvani yönünün baskın çıkmasıdır.

Dayak, insaf sınırının aşılması, merhamet duygusunun yok olmuş halidir.

Dayak sevgi yoksunluğunun dışa yansımasıdır. Sorunu dayakla çözmeye kalkan sevgisiz ortamda büyümüştür.

Dayak, korku salar, korku verir.

Her dayak nedamettir.

Şiddet toplumu olarak uygulamada dayak olsa da insan gelişiminde, psikolojide, toplum hayatında dayağın izahı yoktur. Evlerden ırak, her şart ve ortamda insanımızdan uzak olmalıdır. 

Çünkü dayak sözün bittiği yerdir. 

Yorumlar

  1. Merhabalar Sayın Hocam.
    Dayakla ilgili paylaştığınız yazıyı o kadar güzel ve mükemmel bir şelikde kaleme almışsınız ki, çok beğendim. Kaleminize, emeğinize ve yüreğinize sağlıklar dilerim.
    Sayın hocam bizler hem evlerimizde, hem de okulda hep dayak yiyerek büyüydük. Onun için bizler yaralı insanlarız.
    "Dayağın evlerden ırak, her şart ve ortamda insanımızdan uzak olmalıdır" tespitinize yürekten katılıyor ve amin diyorum.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel duygu ve düşüncelerin için teşekkür ediyorum. Biz ve bizden öncekiler dayakla büyüdü. Geleceğimizi kararttılar. Bari yeni nesli kendinden emin yetiştirelim. Sağlıklı nesil için bu şart. İnşallah görürüz.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde