Ana içeriğe atla

İstifa Kültürü

Bu ülkenin hemen hemen her alanda çözüm bekleyen sorunları var. Çözülenler var, çözülemeyenler var, ötelenenler var, görmezden gelinenler var.

Devlet ve devleti yönetenlerin görevi de sorunu çözme iradesi ortaya koymak, sorunu çözmek, çözemiyorsa da süreci iyi yönetmesidir. Bunun için devlet yukarıdan aşağıya doğru teşkilatlanmış, bu teşkilatlara etkili, yetkili ve sorumlu kişiler görevlendirilmiştir. Yani her alanda yukarıdan aşağıya ve aşağıdan yukarıya işleri yürütecek sorumlular tayin edilmiştir.

Etkili, yetkili ve sorumlu demek, süreci yönetmesi, denetlemesi, sorun çıkma ihtimali olan alanları düzeltmesi, aksayan yönleri belirlemesi, çıkan sorunlara çözüm üretmesi, birden fazla birim veya bölümü ilgilendiren hususlarda birimler arasında eşgüdüm ve uyum göstermesi gibi sorumluluğu ve yetkisi var demektir.

Diyelim ki yönettiğimiz bölge veya muhitte olumsuz bir hadise meydana geldi. Bu hadiseyi gidermek için yetkililer müdahalede ihmal gösterdi veya olayı çözemedi. Bu durumda olması gereken, yetkili kişilerin istifa etmesi, istifa etmiyorsa görevinden el çektirilmesidir ve ilgili kişilerden yargı yoluyla hesap sorulmasıdır. Yerine bu görevi yapabilecek bir başkasının getirilmesidir.

Görev ihmali, hata ve yanlış, maksadını aşan söylem ve pot kırma türünden istifa ve görevden alma devleti dinamik tutar, devlete taze kan gelir. Önceki sorumlunun verdiği kötü imaj dolayısıyla toplumun kuruma olan olumsuz bakış açısı taze kanla birlikte olumlu yönde değişir.

Görevden almaya çok sıcak bakmıyorum. Bunun yerine, istifa mekanizması bu ülkenin her kademesinde her daim işletilmelidir. Yaptıklarından hoşnut olmadığımız sorumlu kişi istifayı düşünmüyorsa, istifa etmesinin iyi olacağı kendisine hissettirilmelidir. Her istifa bir üstün elini rahatlatır. İstifa edenin de onurunu korur. Kırgınlığa sebebiyet vermez. Görevden alma, istifayı düşünmeyen sorumlular için son çare olarak düşünülmelidir. Çünkü görevden almalar kırgınlık ve küskünlüklere sebebiyet verebilir. İnsan onurunu da zedeler.

Batı ülkelerinde en ufak olumsuz bir durumda veya hakkında çıkan küçük bir şayiada en üst perdeden istifa çok olurken bizde nedense bu mekanizma işlemiyor. Bunun son örneğini de depremi etkileyen 11 ilde gördük. O kadar bina yıkılmış, o kadar insanımız ölmüş, o kadar mağduriyetler yaşanmış olmasına rağmen adı geçen bölgelerde görev yapan sorumlular arasından bir tanesi çıkıp ihmalim var, görevimi yapamadım, istifa ediyorum demedi. TV programlarına çıkarılan belediye başkanlarına, sunucuların istifayı düşünüyor musunuz sorusuna bile garip garip baktılar. Demek ki hiç akıllarından böyle bir şey geçirmemişler. Şu anda işimizi yapıyoruz, istifa görevden kaçmak olur düşüncesinin arkasına sığınmışlar. Hoş, ihmalim var diyeni de görmedim. Görev ihmalini kabule yanaşan da tek sorumlu ben değilim, diğer sorumlular da istifa etmeli deyip işin içinden çıkıveriyor.

İstifa düşünülmediği gibi diğer bölgelerde değişik kademelerde görev yapan kimseleri bir hızla görevden alıp yerine başkasını atayan irade, nedense deprem bölgesinden bir sorumluyu dahi görevinden almadı. Görünen o ki bu irade ve anlayışa göre bunca yıkım ve ölümün bir sorumlusu yok.

Halkımız da bu durumu öyle kanıksamış ki üçü beşi bir araya gelip sorumluları istifaya çağırmıyor.

Görünen o ki tüm bu olup biten ve göz önünde olanlarda bir anormallik yok. Yetkililer görevini bihakkın yerine getirdiğine kendini ve halkı inandırmış, depremden etkilenen ve etkilenmeyenler de bu kader planından razılar, başa gelen çekilir derdindeler. Şu aşamadan sonra bana, bu fiili durumu içselleştirmek için kendimi ikna etmek düşüyor. Çünkü sorun bende görünüyor.

Yorumlar

  1. Merhabalar Sayın Hocam.
    Arkadaşım MOMENTOS, sayfasındaki blog tanıtımı yayınında sizin blog sayfanıza da yer vermiş ve sayfanızın tanıtımınız yapmış. Arkadaşımın sayfasını ziyaret etmek isterseniz diye size link adresini veriyorum. "https://sezerozsen.blogspot.com/2023/03/blog-dunyasinda-bu-hafta-47.html"

    Yazınıza gelince, çok güzel bir şekilde konuyu kaleme alarak bizlerle paylaşmışsınız. Teşekkür ederim. Aynı konuyu ben de başka bir kanaldan girerek yayınlamıştım. Ben şu anda 67 yaşındayım Nisan'da 68 olacağım, böyle bir durumdan dolayı istifa eden, ya da görevinden alınan bir sorumlu idareci, memur vs. daha hiç duymadım. Milletimizi iyice suspus ettiler. Milletimizde şuur, bilinç kalmadı, tabi eskiden de var mıydı tartışlılır?

    Hal böyle olunca, ülkemizde kimse sorumluluk almadan korkmuyor ve korkmadığı gibi öyle çok rahat görev yapıyorlar ki, olursa olur, olmazsa olmaz, hiç umurlarında değil.

    Siz bu konuları çok iyi biliyor ve tüm ayrıntılarını çok iyi görüp tespit ediyorsunuz. Kaleminize , emeğinize ve gönlünüze sağlıklar dilerim.
    Selam ve saygılarımla birlikte hayırlı Ramazanlar dilerim. Allah'a emanet olun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaz Blogcu kardeşim, blogun tanıtımı için gösterdiğiniz çabadan dolayı çok teşekkür ediyorum. Sezer Hanım'ın tanıtımını dinledim. Yeni yaşınız şimdiden hayırlı olsun. Allah hayırlı ömürler versin. Bu aymazlık bu hesap sormana bu tepki göstermeme ve duruma Rıza oldukça bu ülkede istifa olmaz maalesef. Olmayacağını bile bile yazıyoruz. En azından bu aymazlığınızı görüyoruz, bundan memnun değiliz demek suretiyle tarihe şahitlik yapıyoruz. En azından buğzediyoruz. Selam ve saygılar bizden. Hayırlı ramazanlar.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde