Ana içeriğe atla

Ben Ben Ben

Benim teröristim, senin teröristini yener.

Benim görüştüğüm terörist değildir. Sizin görüştüğünüz teröristtir. 

Benim teröristim işini besmele ile yapar. Sizinki besmelesiz.

Ben terörü ve teröristi desteklemem. Onlar ise destekliyor. 

Ben teröristlerle görüşürüm. Siz görüşemezsiniz.

Ben masumum, siz hiç masum değilsiniz. 

Ben istediğimi yaparım, siz yapamazsınız. 

Ben ağzıma geleni söylerim. Siz söyleyemezsiniz. 

Benim her yerim samimiyet kokuyor. Siz hiç samimi değilsiniz. 

Kişi ve gruplarla arkadaşlığı ben başlatır, ben bitiririm. Gel dedim mi gelecek, git dedim mi gidecek. 

Sözümün üzerine söz söyletmem. Hep benim dediğim olacak. 

Ben asla kaybetmem. Hep onlar kaybedecek. 

Fikri, zikri, düşüncesi ne olursa olsun, yanımda olan dostumdur. Olmayan düşmanımdır. 

Dünkü düşmanım bugün yanıma gelirse, dostumdur. Bugünkü dostum benden uzaklaşırsa, düşmanımdır. Bu da insanlara karşı önyargılı olmadığımın bir göstergesidir. 

Her türlü ölüm sonrası eğer ölüm esnasında sıkıntı çekilmişse, helallik dilemek yakışır bana. Sizin ağzınıza ise helal yakışmaz.

Her ölüm toprağın suyla buluşması demektir. Ölenle ölünmez ama su hayattır. Birileri ölecek, cefasını çekecek. Biz geriye kalanlar ise sefasını.

Her türlü ölüme teçhiz, tekfin ve defin işleri itina ile yapılır. Belediye başkan adaylarını belirlerken bu konuya hassasiyet gösterenler özellikle tercih edilecek. Bir de canlı yayında ezan okunurken konuşmayı kesip bekleyenler arasından seçilecek.

Her türlü olumsuzlukta düşünülmeyecek tek şey istifa mekanizmasıdır. Kimse istifa edemez. Ancak af talebinde bulunulabilir. Bu talebi kabul edersem, ne âlâ. Değilse herkes otursun oturduğu yerde. Ben git dersem gidecek, gel dersem gelecek.

Çalıştığım kişileri görenler “Ne yapsın? Adam mı var sanki” diyecek ve herkes iyi ki o var deyip beni gösterecek.

Var mı anlaşılmayan nokta?

Yorumlar

  1. Merhabalar Sayın Hocam.
    Anlaşılmayan nokta yok! O kadar güzel açıklamışsınız ki, bize söyleyecek söz kalmamış. Kaleminize, emeğinize ve yüreğinize sağlıklar dilerim.

    O kadar çabuk yazı hazırlayıp yayınlıyorsunuz ki, bazen sizi takip etmekte zorlanıyorum. Ama siz yine de hızınızı kesmeyin, nasıl olsa tüm yazılarınız burada arşivde kalıyor. ben de kaçırdığım yazılarınızı arşivden bulup bakar okurum.

    Benim çevremdeki blogları tanıtan bir blogger arkadaşım var, sizin sayfanızı ona önerdim, o da bu hafta içinde sizin sayfanızı tanıtacak.
    Sizin yazılarınız gerçekten çok güzel ve değerli. Sizi kimse keşfetmediği için okur sayınız az. Blog Mahallesi isminde bir blog sayfası daha var, orada da aşağı yukarı hep bizim çevremizin oluşturduğu blog sakinleri yer alıyor. Birbirlerinin sayfalarını tanımayanlar bu platformda tanışıyorlar.

    Ancak, şunu da itiraf etmeliyim, şu andaki Bloggerler arasındaki o eski arkadaşlık pek yok. Gelirsen, gelirim, yorum yazarsan, yorum yazarım. Yani herkes birbirlerinden karşılık bekliyor. bu da hiç iyi bir şey değil.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. As. Merhabalar. Çok teşekkür ediyorum ilgi ve alakanız için. Sayfam benim günlüğüm gibidir. Bol vakit buldukça, yeni bir konu aklıma damdıkça yazarım. Bu günlerde yeni yazı konusunda epeydir bir durgunluğum var.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde