Ana içeriğe atla

Kimdir?

Her bir şeyi har vurup harman savuran, elde ettiği her şeyi yağma Hasan’ın böreği gibi birilerine dağıtan, ayağını yorganına göre uzatmayan ve olmayan parayı gerekirse tefeci faiziyle borçlanmak suretiyle harcayan, harcarken yerli yerince harcanmayan, gelecek nesilleri gırtlağına kadar borçlandıran, borçlanırken yarını düşünmeyen en büyük müsrif...

Kumarın her türlüsünü planlayan, izin veren, sevk ve idare eden, bunlardan iyi para kazanan en büyük kumarbaz...

Kötü günler için kenara üç beş kuruş koymayan, konmuşsa da yarını ve kötü günleri düşünmeden harcayan, ardından her doğal afette pamuk eller cebe deyip halka İban vererek pamuk eller cebe diyen en büyük dilenci...

U dönüşünde, zikzak çizmede ve dün dündür demede, ayıpladığı her şeyi yapmada eline kimsenin su dökemediği...

Ağzını bozmada, hakaret etmede ağzında fermuar olmayan...

Yanındakini uzaklaştırıp küstürmede, başkasını yanına çekmede üstüne olmayan... Dostu düşman, düşmanı dost edinmeye sınır tanımayan...

Birbirlerine karşı önce her türlü hakareti yapan sonra da hiçbir şey olmamış ve yaşanmamış gibi bir araya gelip birliktelik yapanlar...

Kendisine her şeyi mubah gördüğü halde başkasına makul olanı dahi haram kılan...

Tevazu görünümlü duruşunun ardında her hareketiyle hubris sendromu yaşayan...

Başarı için her türlü değeri hoyratça kullanıp emellerine alet eden...

Kokuşmuşluğu bir başarı gibi pazarlamada üstüne olmayan...

Kırıp döken, en son söylenmesi gerekeni ilk başta söyleyen, söyledikleriyle ortamı geren, ba’dü harabil Basra’dan sonra söylediklerini yutup kırıp döktüğünü tamire kalkan...

Hep kendisini ön plana çıkarmak için düşük profilli ekiple çalışmayı yeğleyen ve kendisini bulunmaz Hint kumaşı göstermeyi becerebilen, ehliyet ve liyakat yerine sadakati tercih eden ve her şeyin merkezine kendisini koyan...

Toplumu germede ve kutuplaştırmada üstüne olmayan...

Olguyu algı, algıyı olgu göstermede beis görmeyen...

Hamaset ve sloganla yaşayan...

Söz ve eylem çelişkilerle hayal kırıklığı yaşatan...

Başarı için rüşvet vermekten çekinmeyen...

İstifa gibi güzel bir kavramın yerine af talebi gibi insan onurunu zedeleyen kavramı yerleştiren...

Yorumlar

  1. Merhabalar Sayın Hocam.
    Ağzınıza sağlık, kaleminize sağlık, gönlünüze ve yüreğinize sağlık. Hocam ne güzel tarif etmişsiniz, ne güzel anlatmışsınız, ne güzel açıklamışsınız. Gazetelerin köşelerinde yayınlanmaya değer yazıları kaleme alıyorsunuz. Çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. As. Çok teşekkür ediyorum. 7 yıldır Konya mahalli gazetelerinde Ramazan Yüce ve Barbaros Ulu müstear isimle yazdım. Bir talihsizlik yaşadım. Yazılarımdan dolayı ceza aldım. Zira fincanı kayıtlarını ürküttüm. 28 Aralık 2022 itibariyle ortalık biraz durulsun diye ara verdim. Bugüne kadar dert edindiğim her şeyi üslubunca yazdım. Allah doğruluktan ayırmasın.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde