Ana içeriğe atla

Eyvallah ve Estağfurullah

Bazı kelime, kavram, isim, söz ve deyimler var ki ne kadar kullanırsan kullan, kişiyi ve muhatabı bezdirmiyor. Anlam yüklüdür. Kelamı kibar gibidir. Ebadından büyük anlamlar taşır. Bunlardan biri de eyvallahtır. TDK'ye göre

"Allah'a ısmarladık", 

"Teşekkür ederim", 

"Kabul ediyorum, razıyım" anlamlarında kullanılan bir seslenme sözü, isim ve sözdür. 

Ben kaçtım anlamında, "Haydi bana eyvallah" deriz. 

Bu isim deyim olarak da kullanılıyor: 

"Eyvallah demek" , hoş görerek kabul etmek veya edilmek, hoşça kalın, sağlıcakla kalın. 

"Eyvallah etmemek", birinden yardım istememek, gönül borcu olmamak, boyun eğmemek. 

"Eyvallahı olmamak", kimseye gönül borcu, minnet olmamak. 

"Kimseye eyvallahım yok", kimseye muhtaçlığım yok. Giden gider, kalan kalır.

“Haydi sana eyvallah”, güle güle!

Gördüğümüz gibi çoğu zaman anlamını bilmeden kullandığımız eyvallah her konuşma ve cevapta yerini alıyor. Ne konuşurken ne de cevap verirken tepki çekmediği gibi herkes hoşnut oluyor.

Estağfurullah sözü de hemen hemen her yerde kullandığımız bir sözdür. Bu da tıpkı eyvallah gibi hoş anlam taşır ve anlam yüklüdür. Esas anlamı “Allah’tan af ve mağfiret dilerim” iken yaptığı bir işten, iyi bir davranıştan dolayı kendisine teşekkür edilen bir kimsenin söylediği, teşekküre değmez, bir şey değil, rica ederim anlamında bir incelik sözüdür.

Yine övülen kimsenin “yok ya ben öyle değilim” anlamında alçak gönüllülük ifade etmek için kullanılır. Mütevazı insanların sık sık başvurduğu ve dilinden düşürmediği bir sözdür.

Bir de tövbe estağfurullah şeklinde bazen yaptığından dolayı pişmanlık duymak bazen de birine veya bir şeye kızınca söylenir.

Estağfurullah çekmek sabretmek için kullanılır.

Hasılı gündelik hayatta asıl anlamından farklı yerlerde kullansak da hoş iki söz vesselam. Hem eyvallah hem de estağfurullah.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde