Ana içeriğe atla

Yitik Doğrularımız

Öyle zannediyorum, herkesin istediği doğruya, doğru olana ulaşmak, doğruyu bulmak ve doğru yapmaktır. Aklın yolu da bir olduğuna göre doğruya ulaşmak zor olmasa gerek diyeceğim ama halihazırda doğrularımız yanlışlarımız içerisine girmiş ve hangisinin doğru olup olmadığı belli olmayacak şekilde üstü örtülmüş durumda. Yani doğrular, yanlışlar içerisine karışmış vaziyette.  

Doğruyu bulmak isteyen, acaba doğru bu mu, şu mu diye tereddüt ediyor. Doğru şudur diye içinden geldiği gibi elini uzatsa, bir korkudur kaplıyor içini. Ben bunu doğru kabul edeceğim ama bir başkasına göre doğru hangisi? Ya elini yanlışa uzattıysa... O zaman ne derdi başkası. İşin içinde bir de karizmayı çizdirmek vardı. Yani karmaşık bir haletiruhiye yaşıyoruz. Neden bu haldeyiz? Çünkü,

Duygu, düşünce ve fikirler esir alınmış durumda. Bireysellik değil, toplumsal refleks ve sürü psikolojisi hayatımızı kaplamış. Yaşadığımız hayat bir savaş hali. Bu savaş, algılar üzerine kurulu bir savaş. Savaşın liderleri dört köşe olmuş; tuzu kuru, güçlü, kuvvetli ve kudretli kişiler. Büyük çoğunluğun bu savaşta rolü, bunların gönüllü neferleri olmaktır. Liderleri bunlara öl dese ölürler. Doğru şudur derler, doğru odur. Yanlış da doğrudur, doğru da doğrudur. Çünkü kendi başlarına kendilerinin seçebileceği özgür bir iradeleri yoktur.

Olguların değil, algıların havada uçuştuğu bir ortamda, doğrular ortaya çıkmaz. Niçin çıksın? Çünkü burada hak ve haklının değil, gücü elinde bulunduranların haklılığı söz konusudur. Böyle durumlarda grup refleksi hakimdir. Bu güç öyle bir güç ki doğrunun ortaya çıkmaması için ortaya saldıkları korku, karın beyazlığına bile siyah dedirtir.

Bu durumdan savaşın liderleri memnundur. Bunlara ölümüne bağlı olanlar da memnundur. Memnun olmayanlar ise iki tarafın da memnun olmadığı doğruya doğru, yanlışa yanlış diyen ne onlardan ne de bunlardan olan ortadaki kişilerdir. Bunlardır esas düşünen beyin. İki taraftan ne makam ne mevki ne şöhret beklentileri vardır. Tek mücadeleleri; doğrunun, hakkın, adaletin ortaya çıkmasıdır. İşte bundan dolayı yani kimsenin boyunduruğuna girmemeleri algı savaşının liderleri ve algılara teslim olanlar nazarında tiksindirici ve mide bulandırıcıdır. Varlıkları bunları rahatsız eder. Çünkü ne güzel başkasının dümenine girmiş ne güzel uyutuluyorlar. Uyanmak istemiyorlar bu tatlı uykularından. Haliyle doğrular da yanlışlar içerisinde uykuya daldırılmış durumda. Bu doğrulara yitik doğrularımız diyebiliriz.

Bu yitik doğrular, birileri böyle istiyor yani istemiyor diye yanlışlar içerisinde kaybolup gidecek mi böyle? Bilelim ki yitik doğrular er veya geç bir gün ortaya çıkar. Yani gerçekler ayan beyan ortaya çıkar. Çıktığı zaman doğru bu imiş pişmanlığı duymamak için beklentisi olmayan özgür irade sahiplerine iş düşüyor. Bedeli ne olursa olsun, hiçbir şeyden yılmadan, kınayanın kınamasına aldırmadan, tek başına da kalsalar, gerçekleri yüksek sesle dile getirmeye devam etmeliler. Yaşadıkları müddetçe gerçekler hala ortaya çıkmamışsa, söylenenlere tarih şahitlik edecektir. Bu, tarihe not düşmek demektir. Tarihe not bırakmak demek, geride kalanlara yol göstermektir, iz bırakmaktır. O yüzden birileri istemese de doğrular adına birilerini rahatsız etmeye değer.

Tek derdi yitik doğruyu bulmak olanlara selam olsun.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde