Ana içeriğe atla

Kamu Malı ve Af (2)

Yazıma, önceki yazımda okul müdürüyken okulun ihtiyaçlarını karşılamak için birlik aracılığıyla öğrencilerden yardım topladığımı, yardım toplarken de imkanları aynı olmasına rağmen yardım yapmaya yanaşmayanlara “Sizden gelecek para sizi öldürmez, bizi de ondurmaz. Yalnız veren arkadaşlarınızın hakkını korumak zorunda olduğumu” işlemeye çalıştığımı hatırlatarak başlamak istiyorum.

İlk önce amacımın siyaset olmadığını, derdimin hak ve adalet olduğunu, zira buna susamış olduğumu söyleyeyim de birileri hop oturup hop kalkmasın ve niyet okuyuculuğu yapmasın.

Bu ülkede ne zaman bir seçim yapılsa, ne hikmetse hükümetler kesenin ağzını açıyor. Vatandaşın beklediği ve umduğu her şeyi vermeye kalkıyor. Hatta halkın ummadığı da verilir bazen. Ama her seçimin olmazsa olmazı, imar afları, vergi afları, belli bir miktara kadar olan borçların silinmesi, yapılandırma gibi aflar gelir. Bunu maalesef her hükümet yapıyor. Hükümetler yaparken hükümet alternatifi olan muhalefet de buna sesini çıkarmıyor ve seçim rüşveti diyebileceğimiz bu aflar iktidar ve muhalefetin el birliğiyle bir çırpıda her seçim öncesi çıkarılıveriyor.

Bu seçim rüşvetinden iktidarı memnun, muhalefeti memnun. Öyle zannediyorum, affa uğrayanlar da memnundur. Hatta borcumu zamanında iyi ki ödememişim diyerek sevinç de duyuyorlardır. Memnun olmayanlar ise vatandaşlık görevi gereği vergisini zamanında yatıran, borcunu ödeyen kimselerdir. Çünkü tüm bu olup bitene, alemin kerizi biziz diyerek kendini bir güzel de keriz yapar. Hak mı, adalet mi bu der durur. Dürüstlük bir kez daha cezalandırıldı der.

Bütün bunlar bu ülkede niçin yapılır? Acaba kararsız ya da affa uğrattığımız bazı kişilerin oyunu alabilir miyiz diye yapılıyor. Yani oya tahvil etmek için.

Ülkeyi yöneten ve yönetmeye talip siyasilerimiz, kendi alacaklarını tahsilden vazgeçiyorlarsa, buna kimsenin lafı olmaz. Ama tahsil edilemeyen para, kamu alacağı olduğuna göre merak ediyorum, kimin parasını kimden, ne hakla, kim adına affediyorlar? Halbuki siyasilerimize düşen, yazımın ilk bölümünde anlatmak istediğim gibi verenlerin hakkını korumak olmalıydı. Çünkü üç beş oy uğruna bu yapılan, insanımızın hak, hukuk ve adalet duygusunu yok eder. Devlete güveni kalmaz.

Keşke bu yaptıklarıyla, vatandaşlık görevini daha önce yerine getirmeyenler pişmanlık duyup bir daha yapmasalar, devletin bu yaptığı insanımızı kazanmak diyeceğim. Ama iyi biliyoruz ki bu aflardan sonra borcunu daha önce ödemeyenler yine ödemeyecek, ödeyenler ise yine zamanında ödeme yapmaya devam edecek. Belki de ödeyenler den bazıları nasılsa af geliyor deyip yatırmaktan vazgeçecek.

Hasılı, hangi iktidar yaparsa yapsın, siyasilerimiz bu konuda iyi sınav vermiyor. Bir devlet geleneği olarak siyasilerimizin bu yaptığı, görevini yapmayanları mükafatlandırırken, görevini yapanları cezalandırmaktadır. Bunun da adalet anlayışımızda yeri yoktur.

Biz vergisini ve borcunu zamanında ödeyen büyük çoğunluk olarak bu durumdan muzdarip olsak da siyasilerimiz zamanında bu kapıyı açmış. Görünen o ki bu kapıdan girmeye yine devam edecekler. Siyasileri bundan vazgeçirmenin yolu vatandaşlık görevini yerine getiren sessiz çoğunluğun tepki göstermesidir. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde