Okul
ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla okullar, okul aile birlikleri aracılığıyla öğrencilerden,
gönüllülük esasına dayalı olarak vicdani sorumluluk çerçevesinde yardım talep ederler.
Bu yola ben de başvurdum zaman zaman. Birlik toplantısının ardından, sınıflara girerek
yardımın niçin olduğunu anlatmak suretiyle öğrencileri ikna etmeye çalışırdım. Belirlenen
miktar için de istediğimiz para sizi öldürmez, bizi de ondurmaz ama bu yardımı toplarken
prensibimin, vermeyenin değil, verenin hakkını korumak olduğunu bilin derdim. Öğrencilere
belli bir süre verir, yardım parasını getirene de hemen makbuz keserdim.
Yardım
toplarken, ihtiyaç sahibi olduğunu tespit ettiğimiz öğrencilerden para istemezdim.
Getiren olursa da sizin paranız geçmez deyip geri iade ederdim.
Para
getiren öğrencilerin isimlerinin karşısına para verdiğine dair artı işareti koyardım.
Belirtilen süre geçtikten sonra sınıf listelerine bakarak getirmeyen öğrencilerin
isimlerini bir kağıda yazarak onları odama çağırır, arkadaşları getirdiği halde
kendilerinin niçin getirmediğini, durumlarının nasıl olduğunu tek tek sorardım.
Durumumuz iyi ve orta dediği halde vermeyenlere, “Çocuğum, derdim senden para almak
değil. Vermek istemezsen vermeyebilirsin. Yalnız senin durumundaki falan arkadaşın
verdiğine göre haksızlık olmaması için sen de vermelisin. Ben o arkadaşlarının hakkını
gözetmeliyim. Senden alamazsam, o arkadaşlarının parasını adaletin bir gereği olarak
geri iade etmem lazım derdim. Aşağı yukarı
alınması gereken herkesten bu şekil para toplardım.
Topladığım
para miktarını, nerelere harcandığı a dair gelir gider tablosunu da belirli periyotlarla
okulun panosunda kalem kalem sergilerdim. Zaman zaman da yönetim kurulunu okula
davet ederek hesapları kontrol etmelerini isterdim.
Nazla
şifayla, utana sıkıla topladığım parayı, okul ihtiyaçlarına harcama konusunda da
çok cimri davranırdım. Çünkü bu paralar benim için emanet para idi, kamu malı idi.
Yerli yerince kullanmalıydım.
Niye
para topluyordum? Para topladığım zamanlarda, devlet elektrik, su, ısınma ve telefon giderlerini
gönderirdi ama gönderilen ısınma gideri yeterli olmazdı. Tümüne yakıt alır, kırtasiye
ve temizlik giderlerini de birlik hesabından karşılardım.
Bir
ilçede çalışırken okulun temizlik malzemelerini temin için 35 km mesafedeki ilin
toptancısına gittim. Kasada oturan kişiyle tanıştım. Buraya da bir tanıdığın selamıyla
gelmiştim. Esnafa, okula alacağımdan, uygun vermesini söyledim. Gençten biri olan
esnaf, okulların durmadan para topladığını, bu paraların nerelere gittiğini bilmediğini
söyledi. Kendisi de ortaokul mezunuymuş bu arada. Okulların durumunu anlattım. Alacaklarımı
hesaplattıktan sonra gençten biraz ikram yapmasını istedim. Hocam, cebinden mi vereceksin
sanki de benimle neyin pazarlığını yapıyorsun dedi. Bu soruya karşılık, bak delikanlı,
az önce okulların durmadan para topladığından, bu paraların nereye gittiğinden dert
yandın. Ortaokul mezunu imişsin. Her yıl 20’er lira versen, toplamda 60 lira vermişsindir.
(O zamanlar ortaokul kademesi 3 yıl idi). Benim seninle yaptığım pazarlığa, cebinden
mi vereceksin, niye pazarlık yapıyorsun diyeceğine, demek ki verdiğimiz paralar
bu şekil korunup harcanıyormuş diyerek beni takdir etmeni beklerdim. Ben bu aldıklarımı
ilçedeki esnaftan da alabilirdim. Ama istedim ki toptancıdan daha hesaplı alayım.
Kendi evime, kendi cebimden alsaydım, ta ilçeden buraya gelmez, ucuz pahalı oradan alırdım dedim. Ama bu para,
öğrencilerden toplanan emanet para. Daha bu aldıklarımı nakliye ücreti vermeden
eş dost aracılığıyla okula götüreceğim dedim. Genç sus pus oldu ve tamam diyerek
indirimini yaptı.
Ben
güya af konusuna gelecektim. Anlattığım anekdot bir sayfayı doldurdu. Af konusuna
da ikinci sayfamızda yer verelim.
Yorumlar
Yorum Gönder