Ana içeriğe atla

İyi ki İyiler Var

 "Ne kervan kaldı ne at, 

Hepsi silinip gitti. 

İyi insanlar iyi atlara binip gitti." dizelerinde  Rahmetli Necip Fazıl Kısakürek, iyi insanların yine iyi atlara binerek gittiğini, ortalığın kötü insanlara kaldığını anlatmak istiyor olsa gerek. Yine bir vefatın ardından   ”Bu dünya iyilere kalmaz. Hepsi çekip gidiyor” şeklinde cenaze yakınlarına teselli babında sözler söylenir.

 

İyi insanların hepsi çekip gidiyor mu? Sanmıyorum. Zira tabiat zıddıyla kaimdir. Nasıl ki her şey zıddıyla var ise kötü insanların yanında iyi insanlar da var. İyi ki varlar. Başta Necip Fazıl olmak üzere insanların bu şekilde serzenişte bulunması, ortamda kötülerin cirit atması ve işlerini her daim yürütüyor olmasından gerek. Bakmayın kötülerin ortalığı birbirine kattığına. Dün olduğu gibi bugün de iyi insanlar vardır. Yarın da olmaya devam edecektir. Seslerinin fazla çıkmaması efendiliklerindendir.

 

İyiler de kendi içinde ikiye ayrılır. İyi gün dostu olanlar ve kötü gün dostu olanlar şeklinde.

İyi gün dostlarını bir sıkıntı anında test edersin. İyiyken yanında olan bunlar en ufak bir zorda bunun yanında yer alırsam, başıma bela alırım, ikbalime halel gelir düşüncesiyle yavaştan yanından tüyerler. Bunu hal ve hareketlerinden ve ses tonlarında anlarsın. Yanına gelirken bile ayakları gerisin geriye gider.

 

Kötü gün dostu iyi insanlar ise düştüğün zaman veya başına bir sıkıntı geldiği vakit madden ve manen destek olmak için yanında yer alırlar. Çoğunu daha önce tanımadığın bu kişilerin böyle günde yani kötü gününde ortaya çıkan iyi insan olduğunu anlarsın. Bunu yaparken de kimseden çekinmezler. Kınanırım endişesi taşımazlar. Senden bir menfaatleri olmaz. Fırsat bu fırsat deyip faydalanma yoluna gitmezler. Hayatın pişirdiği hasbi insanlardır bunlar.

 

İyi ki var böyleleri...

Kötü ve zor gününde kenetlenen bu kötü gün dostlarını görünce iyi ki başıma böyle bir şey geldi. Kimin, ne olduğunu bu vesileyle aynel yakin görmüş, hakkal yakin anlamış oldum, beni hayata bağlayan da bu tip insanların varlığıdır diyorsun ve daha seçici oluyorsun. Her yanında olanı, her yüzüne güleni dost bilmemeyi öğreniyorsun.

Yaşadığımız bu hayatta kimin başına ne geleceği bilinmez ama etrafındaki iyi dediğin insanları test için bazen zorluklar gerekli. Değilse, denemediğin dostlarla bir ömrü bitirirsin. Kazara bir gün başına bir şey gelirse, ölmeden ölmüş olursun.

Hasılı özden olmayan çoklu dostu değil, az olsun ama özden dostların olsun. Varsın bir elin parmakları kadar olsun.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde