Ana içeriğe atla

Kendisiyle Kavgalı Olanlar

Kendisiyle yüzleşmez. 

Kendisine çekidüzen vermez.

Kendisiyle mücadele etmez.  Çünkü kendisinde hiç hata ve eksiklik yoktur. Ne kadar eksiklik varsa hep karşı taraftadır. 

Girer bir maceraya. Çünkü iyi bir maceraperesttir. Ama girdiği bu macera boşa kürek çeken bir macera olmamalı. Tuttuğunu koparmalı. Bu yüzden gücünün yettiğine sataşır. 

Bunun için de iyi bir istihbarata sahip olması gerek. Çünkü her ne kadar mükemmel biri olsa da bu kadar iş gücün arasında hangi birini kendisi yapsın. 

Gönüllü ispiyoncu da bir şekil bulunur. 

Gelen istihbaratı değerlendirip gücünün yettiği zayıf birini buldu mu, mutluluğuna diyecek yoktur. Çünkü bu, onun için çocuk oyuncağıdır. 

Sıra geldi kavgaya. Zira içindeki kendisiyle olan kavgasını birine yıkmalı. Dünyadaki tüm vekalet savaşları da böyle değil mi? 

O yüzden yerinde bir başına durmaz. İçindeki kavgayı bir başkasına boşaltması lazım. Lazım olan gerekçeler bir şekil bulunur. Nasılsa her yerde suyunu bulandıran birileri çıkar. 

Başkasında suç bulmalı ki onu rahatsız etmeli. Bundan da geçici haz almalı.

Tüm bunlar yeterli mi? Değil elbet. Çünkü geçici haz dediğin anlık bir huzurdur. Daha da üzerine gitmelidir.

Onu düşman bellemeli. Ona kin duymalıdır. 

İnat ve kininden hiç ödün vermemelidir.

Üzerine gittikçe gitmeli ki hep savunmada kalsın. Zira o kendini savundukça hep hata yapacaktır. Bu hataları da ganimet bilir kendiyle kavgalı olan. Çünkü içini huzursuz eden problemin kaynağını bulmuştur. Onunla oynayacak ki içini teskin edebilsin. 

Bu yol ve yöntemle kaç kişinin kellesini alırsa, mutluluğuna diyecek olmaz. Daha ne ister Allah’tan. Bu dünyaya mutlu olmak için gelmedi mi zaten?

Bu huzur için tek ve hep yapacağı da kendi huzur ve mutluluğu için başkasının huzurunu kaçırmaktır. Bunu da fazlasıyla yapıyor zaten. Bu yüzden ne kadar şükretse azdır.

Tüm bunları yaparken küllenmiş vicdanı uyanıp kendisini rahatsız etmeye başlarsa, o zaman yapacağı, tüm yaptıklarına destek aramak ve onlardan güzel sözler duymak ve haklı olduğunu söylemeleri için yanına birilerini çekmek. Bu da kendisi için çok kolay. Zira elinde dedikodu gibi bir silahı var. Hangi birimiz böyle dertli olan birinin derdine ortak olmak istemeyiz ki. Yapılacak tek şey tek taraflı yargılamak. Bu da bizim işimiz.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde