Ana içeriğe atla

Yaşadığımız Müslümanlığa Dair Sermayelerimiz (3)

Bu bölümde de imam hatip okulları, ilahiyat, cami, Kur’an Kursu ve hafızlık sermayelerimiz üzerinde durmak istiyorum. İmam hatip okullarından başlayalım. Bu okullar nasıl ki diğer okul türleri bu ülkenin ihtiyaç duyduğu bir gerçeği ise bu okullar da öyle. İhtiyacı karşılayacak kadar olmalı ve bu okul türünde okumak isteyenlere bu seçenek verilmeli. Sanırım buraya kadar dediklerime kimsenin itirazı olamaz. Ama şu var ki sevenlerinin bu okul türüne verdiği zararı bugüne kadar kimse yapmamıştır. Ne demek istediğimi biraz açmak istiyorum.

Dün birilerinin yok etmek için uğraştığı ama yok edemediği bu okul türünü yeniden diriltmek için olur olmaz, ihtiyaç var veya yok demeden her yere bu okulları açmak, bu okullara yapılan en büyük kötülüktür. Maalesef aşırı sevgi aşırı nefretle aynı amaca hizmet eder. Dün birileri bu okullara vurduğu darbe ile topluma korku saldı. Katsayı ucubesiyle bu okulları boşalttı. Bugün ise dünün öcünü almak için her yere bu okulları açıyoruz. Açılmasında ne sorun var diyebilirsiniz. Bu okulların sayısını çoğaltmak tek kelimeyle kaliteyi yok eder. Bugün de bu durumu yaşıyoruz. Bu okul türünden birkaç okul dışında maalesef bu kalitenin yakalandığını söyleyemeyiz.

Kaliteyi yükseltmek ve başarıyı getirmek için bu okulları proje okul kapsamına alıyoruz, bünyesinde fen ve sosyal bilimler bölümü açıyoruz. Buraların öğretmen ve idarecisini seçerek alıyoruz. Nedense kalite yakalanmıyor. Aslında kaliteyi yok eden, her yere bu okul türünü açan yanlış stratejimizdir. Çok az sayıdaki okul dışında çoğu okulda öğrenci azalması söz konusu. Merak ediyorum, bu okulları mantar biter gibi açanlar bu okul türüne iyilik mi yaptı yoksa istemeyerek kötülük mü yaptılar? Görünen, 28 Şubatçıların yapamadığı kötülüğü sevenlerinin yaptığı yönündedir. Çünkü çoğu okulun kalitesi yerlerde sürünüyor. Merak ediyorum, bu okul türüne isteyerek veya istemeyerek bu kötülüğü yapanlar bu yola çıkarken kalitesi bir türlü düşmeyen Robert Koleji ve Galatasaray Lisesini hiç mi örnek almadılar? İsteseler her ile bu okulu açacak imkanları yok muydu bunların? Ama tek okul ile kaliteden ödün vermiyorlar. Aklıma, bu okul türüne bu kötülüğü yapanların niyetini sorgulamak geliyor. Acaba dün Köy Enstitülerini arka bahçesi haline getirerek onları oy deposu gören zihniyet gibi mi bunlar da bu okulları oy deposu olarak görüyorlar? Bu konu da çok su götürür.

İmam hatip okullarına paralel olarak adı ister ilahiyat ister İslami ilimler olsun bu fakültelerin sayısını çoğaltmada da maalesef aynı mantık yatıyor. Açalım, varsın kalite hak götürsün. Oy deposudur oy deposu zira.

Cami ve Kur’an kursları sayımız da maalesef imam hatip okullarını andırıyor. Camilerde doğru dürüst cemaat yok. Birbirine yürüyüş mesafesinde olan mesafelere hemen cami konduruyoruz. Aynı şekilde Kur’an kursu yapım inşaatları da hız kesmeden devam ediyor. Çoğunun da öğrencisi yok. Buna rağmen kurs yapımını anlamak zor. İhtiyaç değilken yüksek maliyet gerektiren bunları yapmanın israftan başka bir şey olmadığını bilmem söylemeye gerek var mı? Gören de Müslümanların fazla geliri var da harcayacak yer arıyor sanır.

Cami ve kurs yapımına hayırseverlerin katkısıyla harcanan paralar niçin başarılı ve ihtiyaç sahibi öğrencilere burs verme şeklinde düşünülmez.  Üstelik sağdan soldan yardım toplamak suretiyle yapılan camilerin çoğu, ısınma ve aydınlatma giderini karşılamaktan aciz. Fazla yakıt parası gelmesin diye çoğu camiler vakit namazlarını camilerin bölünmüş küçük mekanlarında kılıyor. İşin özü tıpkı imam hatip okullarında olduğu gibi cami ve Kur’an kursu inşaatlarıyla da yüzleşmemiz lazım.

Aynı şekilde proje hafızlık okulları da abartılıyor. Her ilçeye hafızlık okulu yapanların herkesi hafız yapma muradı ne olabilir? Merak ediyorum, bu ülkenin tek ihtiyacı hafızlık okulları mı? Dine hizmet sadece cami, Kur’an Kursu açmak ve hafızlık yaptırmak mıdır? Bu ülkenin başka iş bölümlerine ihtiyacı yok mu? Hafızlığı bu kadar ön planda tutup önem verenler sahabenin kaçı hafızdı hiç düşündüler mi? İşin özü imam hatip okullarını, ilahiyatları, Kur’an kurslarını ve hafızlık müessesesini normal akışına bırakmak gerek. Yokluğunun ve fazlasının zarar olduğunu düşünmek ve olması gerektiği kadar plan yapmak lazım. Aynı şekilde cami yapım işlerini de mutlaka bir plan dahilinde düzenlemek gerek.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde