Ana içeriğe atla

Yaşadığımız Müslümanlığa Dair Sermayelerimiz (5)

Müslümanlığa dair anladığımız, yaptığımız şeylerden bir kısmı da oruç tutmak, umre ve hacca gitmek, kurban kesmek, zekat vermek ve hatim okumak üzerinde duracağım. Namaz kadar ön plana çıkarılmasa da bu ülkede oruç tutanların sayısı öyle zannediyorum, namaz kılanlardan daha fazladır. Oruç tutmayanlar bile oruçlu gibi durmayı biliyor.

Oruç tutmak namaza göre daha zor olmasına rağmen dini hassasiyeti yüksek olmasa da bu ülke insanı ramazan orucunu önemsiyor. Bu demektir ki üzerinde çok durmak o şeyi çok önemli hale getirmiyor. Namazı da oruç gibi hayatın doğal akışına bırakmak, namaz kılanların sayısını gözle görülecek şekilde artıracağını düşünüyorum.

Umre, hac ve zekat da gücü yeten Müslümanların yerine getirdiği ibadetlerdendir. Zekat, zenginin malında fakirin hakkı olduğu, sosyal dengenin sağlanması için adaletin gereği olan bir ibadettir. Umre ve hacca gelince bir umre ve bir hac anlaşılabilir. Fazlasına sıcak bakmıyorum. Bu konuda yarış yapmamak lazım. Pekala fazla umre ve hacca harcanan para Müslümanların başka ihtiyaçlarında kullanılabilir.

Hasılı; oruç, zekat, umre ve hac kendi doğal akışı içerisinde devam ediyor. Olması gereken de budur. Yerine getirenlerin bu ibadetlerini Allah kabul etsin.

Hatim indirmek, hatim okumak veya bir vefatın ardından cüz cüz paylaşım yapılarak hatim okumaya gelince, kişinin sevap kazanmak ve anlamak niyetiyle Kur’an’ı baştan sona kendisinin okuması istenen bir şeydir. Her Müslümanın bunu yapması gerekir.

Bir vefat veya başka nedenlerde birden fazla kişiye cüz dağıtmak suretiyle hatim indirmeye pek sıcak bakmıyorum. Ben sıcak bakmasam da bu şekil hatim inmek bu ülkenin bir gerçeği. Diyelim ki otuz kişi birer cüz alarak Kur’an-ı baştan sona okudu. Bu bir hatim olur mu? Çünkü bir cüz okumak suretiyle tüm Kur’an okunmuş oldu. Geriye kalan 29 cüzü başkası okudu. Açıkçası bu tür okuyuş bana hatim gibi gelmiyor. Hatim olup olmamasından geçtim, bu Kur’an diriler için ise niçin ölüler için okuyoruz? Bence ne amaçla okursak okuyalım, Kur’an-ı her şeyden önce kendimiz için okumamız lazım. Okurken de ister Arapçasından ister mealinden anlamını düşünerek okumak lazım ki bize vermek istediği mesajı almış olalım. Değilse anlamını bilmeden, ne mesaj verdiğini anlamadan okur dururuz. Bu durumda Kur’an-a dair tüm bildiklerimiz kulaktan dolma bilgilerden ibaret olur.

Kurban kesmeye gelince, diğer mezheplere göre sünnet, Hanefi mezhebine göre vacip olan bu ibadet de Müslümanların yerine getirdiği vecibelerden biridir. Nisap miktarı mala ulaşmadığı halde bu ibadeti yerine getiren insanımızın sayısı da az değil.

Kurbanla ilgili konu açılmışken yurt dışı kurban bağışlarına da kısaca değinmek isterim. Birden fazla kurban kesecek veya kurbanla kim uğraşacak deyip kurbanını vakıf ve derneklere bağışlayan insanımızın sayısı da az değil. Açıklanan kurban miktarlarında öyle zannediyorum, en pahalı fiyat, yurt içi fiyatları. Yurt içi bağışı yapacak bir kişi yurt dışı fiyatını görünce buradaki bir kurban fiyatına yurt dışında iki kurban keserim diyerek ağırlıklı olarak kurbanını yurt dışına bağışlıyor. Tersi olsaydı, Türkiye’de ucuz, dışarıda pahalı olsaydı, yurt dışı bağışlarının çoğu yurt içine dönerdi. Vatandaş ister yurt içinde ister yurt dışına bağışta bulunsun. Kendi tercihidir. Ama bunu yaparken yakından uzağa düşüncesiyle ilk önce yurt içindeki fakirleri gözetmede fayda mülahaza görüyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde