Ana içeriğe atla

Yaşadığımız Müslümanlığa Dair Sermayelerimiz (6)

Dindar, mütedeyyin ve İslamcı kesimlerin bir yaptığı da dini tekellerine almaktır. Başkasının dine dair söylemlerini onlara yakıştıramamaktır. Dine dair bir şey söylenecek veya savunulacaksa, bunu en iyi biz yaparız. Zira diğerleri samimi değil, takiye yapıyor.

Bu anlayışı tehlikeli buluyorum. Kendisini Müslüman dairesinde gören ve Müslüman olarak tanımlayan kişileri bu şekil görmeyi uygun bulmuyorum. Zira elimizde, kişilerin Müslümanlık derecesini ölçecek, ne kadar Müslüman olduklarını bilecek bir kıstasımız yok. Kişi kendisini ne şekilde ifade ediyorsa, onu o şekilde kabul etmek gerekir. Kendimizin yaptığını samimi, başkasının yaptığını gösteriş olarak görmek tek kelimeyle niyet okuyuculuğudur. Birileri, nasıl ki Atatürk’ü tekellerine alarak yanlış yapıyorsa, dini de tekelimize alarak aynı yanlışa düşmeyelim. Herkesin ne kadar Müslüman ve içten olduğunu Allah’a bırakalım.

Müslümanların sermayelerinden bir tanesi de Kur'an ve hadis tartışması yapmaktır. Kimimiz Kur’an yeter diyen gruptayız kimimiz de hadis olmadan Kur’an anlaşılmaz diyoruz. Bazen sünnet ile hadisin karıştırıldığı da olur. Hadislere temkinli yaklaşıp Kur’an ve akıl süzgecinden geçirenleri hadisleri inkar etmiyorum dese dahi onları hadis düşmanı ilan ediyoruz.

Bu konuda kimse kimseyi ikna edememesine rağmen sosyal medyada dahi bu konuyu tartışmaya açıyoruz. Yıllardır devam eden bu tartışmanın sonuçlanacağı yok. Çünkü bunun muhabbetini ve birbirimizi itham etmekten büyük zevk alıyoruz. Büyük kalabalıktan farklı düşünen kişileri linç etmeyi de pek seviyoruz. Kafa karıştıran bu tipler konuşturulmamalı, resmi görevleri varsa ihraç edilmeli diyoruz. Çünkü farklı anlayışa, inanç ve fikir hürriyetinin ifade edilmesine asla tahammülümüz yok.

Siyaset yapma konusuna gelince bu toplumun kahir ekseriyeti siyasetin tam içinde. Gece gündüz siyaset konuşuruz. Bu konuda en fazla dikkat çeken de din görevlisi pozisyonunda olanların alenen siyaset yapması. Din görevlileri, yaptıkları görev itibariyle bir partiye oy verse de tüm partilere eşit mesafede bir görüntü vermeleri gerekir. Çünkü siyaset toplumu bölen ve kutuplaştıran nedenlerden bir tanesidir. Din görevlisinin bir partini lehine veya aleyhine bir eylem içerisine girmesi, bunu sosyal medyada açık etmesi, kendi savunduğu partiye oy vermeyenleri nankörlük ve hainlikle suçlayıcı paylaşımlar yapması hoş bir görüntü değil. Çünkü yaptıkları bu hareketler bir kesimi din görevlilerinden ve camilerden uzaklaştırabilir. O yüzden din görevlilerinin ayrıştırıcı değil, birleştirici bir rol üstlenmesinde fayda vardır.

Hasılı 6 bölümdür sermayelerimiz başlıklı bu yazı dizisine bu sayfayla birlikte son vermek istiyorum. İşlemeye çalıştığım konunun içeriğine sermaye ne kadar uydu bilmiyorum. İstiyorum ki Müslümanlar ibadetlerini yerine getirsin, ama ibadetten ziyade güzel söz ve eylemleriyle ön plana çıksınlar. Birbirleriyle didişmeyi bırakıp İslam’ın uğramadığı ev ve mahallere ulaşmayı kendilerine vazife edinsinler. Bilsinler ki bu toplum namaz, oruç, hac, zekat, başörtüsü, Kur’an-hadis tartışmasından ziyade başka şeyler duymak istiyor. Zamanın ruhuna uygun, çağı okuyan bir perspektifle dinden uzaklaşmaya çalışan gençlere dokunacak projeler geliştirsinler. En azından onları üretmeye, yeni şeyler icat etmeye teşvik etsinler. İnsanımızın buna ihtiyacı var.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde