Ana içeriğe atla

Yaşadığımız Müslümanlığa Dair Sermayelerimiz (1)

60 yıllık hayatım dindar ve mütedeyyin insanların içerisinde onlardan biri olarak geçti. Hala da öyleyim. Oturup kalktığım, hemhal olduğum kişiler bunlar. Kabul ederlerse ben onlardanım. Onlar da benden. Çünkü aynı kaynaktan besleniyoruz. Yetişme tarzımız, okuduğumuz okullar aynı. 

İçinde bulunduğum kesimi tenzih ederek dışarıdan bizi gözlemleyen biri; kimsiniz, necisiniz, iştigal ettiğiniz alanlar hangileridir, kendi aranızda ne konuşursunuz, dünyaya dair bir söyleyeceğiniz var mı, insanlığın kurtuluşuna dair neler yapıyorsunuz, tüm bu yaptıklarınızdan memnun musunuz, bu konuda vicdanınız rahat mı, tüm bunlara dair ne söylersiniz, kısaca haydi yaşadığın Müslümanlığı bir anlat dese, ne cevap veririm üzerine kafa yoracağım. Vereceğim cevaplar kendimi bağlar, başkasını, özellikle içinde bulunduğum camiada görevini bihakkın yerine getirenlere bir sözüm olamaz. Kendi üzerimden kendimi de içine katarak gözlemlerimi aktaracağım. Yani kendi Müslümanlığımı ve gözlemlediğim Müslümanlığı yazacağım. 

Sermayelerim şunlar:

Namaz, başörtüsü, imam hatip okulları, ilahiyat, Kur'an kursu, cami, hafızlık, sadaka vermek, sadaka toplamak ve sadaka almak, oruç tutmak, imkanım yetiyorsa ve kotaya takılmamışsam hacca gitmek, nisap miktarına ulaşabiliyorsam zekat vermek, kurban kesmek, hatim okumak vs.dir. Ayrıca Müslümanlığı tekelime almak, yani kimse bizden iyi Müslüman olamaz anlayışına sahip olmak. Bu konuda biz söz sahibiyiz. Kur'an ve hadis tartışması yapmak, bu konuda ikiye ayrılan kutuplaşmada yer almak. Kur'an Müslümanlığını bulunduğum kutba göre ya göklere çıkarmak ya da yerin dibine batırmak. Hadislere bakışım da hakeza. Kısaca dinin muhabbetini yapmak bizimkisi. Bir de hiç olmadığı kadar alenen siyaset yapmak. Kendimiz gibi aynı siyasi düşünceye sahip olmayanlara hain ve nankör gözüyle bakmak. Ehliyet ve liyakatte bizden olanlara yer vermek. Dinimize, okuduğumuz okula ve tuttuğumuz partiye söz söyleyenlere yüksek perdeden ağzımızı bozarak onların ağzının payını vermek vs. Kısaca tüm sermayem ve müktesebatım bunlar.

Konu çok uzun. Verdiğim her bir örneğe birer cümleyle açıklama getirsem, bilirim ki sayfam el vermez. Yine de kısa kısa değinmek isterim. Tüm bunlara değinirken kimsenin niyetini sorgulamayacağım. Gözlemlerimi ve görüntüyü aktaracağım. Yani Müslümanlar dışarıdan nasıl görünüyor sorusuna cevap bulmaya çalışacağım.

Namaz bizim vazgeçilmezimiz. Üzerinde o kadar dururuz ki gören de bunların dinlerine dair söyleyecekleri tek şey namaz. Başka da sermayeleri yok der. Çocuk, öğrenci her kim ise tüm kampanya ve projelerimizi namaz üzerine yaparız. Namaz derken de sabah namazını seçeriz. Başka da namaz akla gelmez. Hediyelerimiz de sabah namazı üzerinedir. Bunu yaparken de çocuk psikolojisini gözden kaçırdığımızı pek göz önüne getirmeyiz. Hasılı evde namaz, okulda namaz, camide namaz, hayatın her alanında namaz. İnsanları değerlendirme kıstasımız bile namaz. Bunu yaparken de dilimizden düşürmediğimiz Hz Ömer’in insan değerlendirme kıstası olan komşuluk, ticaret ve yolculuğu göz ardı ederiz. Hasılı varımız, yoğumuz namaz. Sohbetlerin ana konusu da budur. Nedense bunca üzerinde durulmasına rağmen namaz kılanların oranı her geçen gün azalmaktadır. Ayrıca amacı insanı kötülüklerden arındırma olan kıldığımız namazın bizi ne kadar kötülüklerden arındırdığı da üzerinde düşünmeye değer.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde