Ana içeriğe atla

Tekelcilik

"Bir malın yapımının, tek bir kuruluşun elinde bulunduğu durum", 

"Herhangi bir üretim alanını devletin elinde tutma, satışı tek elden yönetme ve fiyata hakim olma durumu, inhisar, monopol" , 

"Bir tek şeye tek başına sahip çıkma" anlamlarına geliyormuş tekel. Tek ve el kelimelerini birleştirmek suretiyle türetilmiş, "efradını cami ağyarını mani” bir birleşik kelime. Halkımız da bu kelimeyi benimsemiş, gündelik hayatta kullanılan güzel bir kelime. Bu tür halkta karşılığı olan ve gündelik hayatta kullanılan bir kelimeyi Türkçemize kazandırdığı için zamanın TDK üyelerini tebrik ederim.

Güzel bir kelime olsa da bu kelimeye karşı olumsuz bir kanaate sahibim. Nedenini tam bilemesem de tekel deyince aklıma içki geliyor. Çünkü halen öyle midir bilmiyorum, içki üretimi ve satışı devletin tekelindeydi. Nerede bir tekel bayii görmüşsem, önünden hızlı bir şekilde geçerdim. Halen bugün bile tekel bayii yazılı yerlere alışveriş için girmiyorum.

Bir zamanlar tekel denince aklıma sadece içki geldiği için bu kelimeye sıcak bakmazken son yıllarda tekele daha da soğuk bakmaya başladım. Çünkü tekel denince; gücün tek elde toplanması, bir malın ve ürünün tek kişi, aile veya grubun elinde olması, bir düşünce ve fikri bir kişi veya grubun tekeline alması vb. örnekler de aklıma geliyor. Düşünün ki güç ve kuvvetin tek elde toplanmasını. Bu kimse adil olduğu gibi zalim de olabilir. Güç ve kuvvet tekelinde olduğuna göre kim engel olabilir buna. Çünkü güç de o, kuvvet de o. Yine bir ürünü elinde bulunduran kimse o ürünü istediği fiyata satabilir. Buna da kim ne diyebilir. Bu tür tekelciliğin en iyi yönü bu ürünün her yerde aynı fiyata satılıyor olması. Yine din ve dini değerleri tekeline alan kimse, bir başkasını din konusunda samimi bulabilir mi? Çünkü dinde tasarruf kendisindedir ve tek samimi kendisidir. Atatürkçülük de böyle. Bir kesim bunu kendisine yakıştırabilirken bunu bir başkasına yakıştıramıyor.

Kısaca tekelcilik alternatifsizlik halidir. Arızalı bir durumdur ve hayatın hangi alanında olursa olsun tekelcilik tasvip edilecek bir şey değildir. Çünkü tekelcilikte rekabet yoktur. Rekabet olmayınca kalite yakalanamaz ve o alanda gelişme de olmaz.

Hangi alan olursa olsun; alternatifin olmaması, insanların elinin tek ele mahkum olması ve alternatif çıkaramam ve üretememe hali o alanda iştigal edenlerin acziyetini gösterir. Bu acziyette kişilerin cesaretsizliği payı olsa da bir şeyi tek elinde bulunduranların da alternatif olmak isteyenleri yıldırma ve yok etme çabası olsa gerek. Karşısına çıkabilecek rakipleri yok edenler bilsinler ki en büyük kötülüğü kendilerine yapıyorlar. Çünkü bu hal nasılsa alternatifim yok diye kedilerini önce yerinde saydırır, ardından gerisin geriye götürür. Bu alanda Kayserili esnaflar örnek verilir. Kayseri esnafı rakiplerini de ayakta tutarmış. Rakibi bir ekonomik dar boğaza girse, ona borç vermek suretiyle onu ayakta tutmaya çalışırmış. Aslında bu yaptığı iyilikle kendi ömrünü uzatıyor. Çünkü rekabet o esnafı, şirketi dimdik ayakta tutar. Kayseri esnafıyla ilgili bu anlatılanlar doğru ise bunun tüm Türkiye’ye her alanda uygulanmasında fayda vardır. Çünkü her alanda ancak böyle gelişebiliriz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde