3 Ocak 2023 Salı

Yağma Hasan'ın Böreği

Yağma Hasan'ın böreği bir deyimdir. Her deyimin de bir hikayesi vardır. Bu deyimle ilgili şu açıklamalara yer verilir. 

Fatih'in 1881 yılında Gebze'de vefatıyla birlikte İstanbul'da kıyamet kopar. Fırsat bekleyen yeniçeriler İstanbul'a dağılacak her yeri talan eder. Paşa ve zenginlerin konaklarına da yağmalarlar. Gözleri hiçbir şey görmez. Börekçilik yapan aynı zamanda kendileri gibi yeniçeri olan Hasan ismindeki börekçi dükkânına da girerler. Bu dükkanın sahibinin bir yeniçeri olduğunu öğrendikleri zaman 'oldu bir kere. Yağma Hasan'ın böreğidir' deyip yemeye devam ederler. (Milat gazetesi) 

Börek ustası Hasan Kılıç'ın börekleri çok lezzetli imiş. Seyyar arabasıyla Karamürsel sokaklarına çıktığı andan itibaren ilçe halkı arabanın etrafına toplanarak börekleri yağmalarcasına kapışırmış. (karamürsel.bel.tr) 

2.Dünya Savaşı yıllarında, ekmeğin karneyle satılması fırıncılar zora sokar. Çok sayıda fırıncı iş bırakır. İş bırakmayanlardan Karaköy'deki börekçi Hasan, beğenmediği börekleri sokağa döker. Bu börekler halk tarafından kapışılır. (egitimsistem.com)

Deyimin hikayesinin kaynağı hangisi ise de her üç hikayede de ortak olan Hasan isminde börekçilik yapan birinin böreklerinin yağmalanmasıdır. Buradan hareketle bu deyim, "Hakkı olanın da olmayanın da kolayca faydalandığı, sahipsiz, hiç kimsenin korumadığı mal ve mülk" anlamında kullanılmaktadır. 

Görüleceği üzere Yağma Hasan'ın böreği deyimi olumlu anlamda kullanılmıyor. Alın terletmeden başkasının malının karşılığını vermeden haksız yere elde etme anlaşılmaktadır. Bunun da ne örfümüzde ne de değerlerimizde yeri vardır. Bir kişinin malını, mülkünü veya emeğini sahibinin gönlü olmadan, habersiz bir şekilde elde etmenin vebali büyüktür. En hafifiyle emek hırsızlığıdır. Kul hakkıdır. Böyle bir durumda malın sahibini bulmak, gasbedilen veya yağmalanan malın değerini o günün değerinden vermek ve o kişiden helallik dilemek gerekir. 

Burada sözü kamu malına getirmek istiyorum. Çünkü tüm kamu malı milletin ortak malıdır. Bu malda tüyü bitmemiş yetimin hakkı vardır. O yüzden kamu malı yetim malı gibidir. Millet adına kamuyu yönetenlerin bu duyarlılıkla olması gerekir. Çünkü onlar bu amme malının emanetçileridir. Yerken, yedirirken, dağıtırken çok hassas olmaları gerekir. Bu konuda Hz. Ömer'in beytülmalde mesai yaparken makamına gelenlerin selamını almadığı, az sonra yanan mumu söndürerek başka bir mumu yaktıktan sonra selamlarını aldığını, bu durumu garşpseyen ziyaretçilere, "Az önce kamu işini icra ediyordum. Yanan mum da devletin mumu idi. Siz benim ziyaretime geldiniz. Kamu mumunu söndürerek kendi şahsi mumumu yaktım. Selamınızı da o yüzden geciktirdim" dediği şeklindeki anekdotu içimizde bilmeyenimiz yoktur. Özellikle dindar ve mütedeyyin insanlar arasında bu hikaye meşhurdur. Belki de bunun piyesini bile izlemişlerdir geçmişte. Mum da bile bu hassasiyet gösteriliyorsa, diğer harcamalarda da bir özenin gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Buradan iktidarıyla, muhalefetiyle ülke yöneten ve yönetmeye talip siyasilerimize ve kamu görevlilerine sözü getirmek istiyorum. Özellikle seçim atmosferine girildiği zamanlarda seçim kazanmak amacıyla bütçede karşılığı olmadığı halde kamu maliyesini zora sokacak şekilde kesenin ağzının açılması, olmaz denenlerin yapılması ve vaatler çok sıkıntılıdır. Bu tür tasarruflar ülkenin geleceğini yok etmek demektir ve vebaldir. Sonra helalleşmek istersiniz de karşınızda helalleleşecek kimseyi bulamazsınız. Çünkü kamunun sahibi 85 milyondur. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder