Ana içeriğe atla

Ticaretin Raconu

"Üstadım, ticarete atılmak istiyorum. Ne önerirsin bana?"

"Sürekli mi olmak istiyorsun?"

"Elbette öyle. Ya değilse niye gireyim?"

"Ticaretin gerekleri ne ise onları yerine getir."

"Zaten onu yapacağım. Ama bu dediğin biraz yuvarlak oldu."

"Dürüst olacaksın, prensip sahibi olacaksın. Bir ürüne normal kar marjını koyup makul fiyata satacaksın. Olur olmaz, fiyat değiştirip durmayacaksın. Müşteriye güvenilir ve ciddi bir firma olduğunu göstereceksin. Müşteriye göre fiyat çekmeyeceksin. Alanında çok iyi olup elle gösterileceksin."

"Bunlar zaten olması gereken. Yalnız son cümlen dikkatimi çekti. Alanımda tek olmamı mı kastediyorsun?"

"Hayır, alanında tek olmaktan sakın. Bu sahada bu işi yapan başkaları da olsun ki rekabet edip kendini geliştirebilesin. Sakın ola ki rakiplerini budama. Onların bu sahada ekmek yemesi senin lehinedir. Değilse, tek kaldım, nasılsa alternatifim yok diye gözünü hırs bürür. Daha fazla kazanacağım diye önce fiyat yükseltirsin. Sonra nasılsa müşterinin eli mahkum diye onlardan güler yüzünü esirgersin ve nezaketi bırakıp kaba, saba davranmaya başlarsın. Bu da senin sonun demektir. Güler yüzü söylememe gerek yok. Zaten bu, ticaretin ilk kuralıdır. Bir diğer husus, müşteri memnuniyetini esas al. Müşteri aldığı ürünü sebepsiz değiştirme ve geri verme imkanına sahip olsun. Sakın ola "Satılan ürün geri alınmaz" gibi bir yazı yazma. Zira bu tür davranış sattığı ürününe güvenmeyen, büyüme gibi düşüncesi olmayan küçük esnafların işidir.”

“Başka?”

“Tüm bunları yaparken çalışanlarını gözet. Onlara insanca yaşayabilecekleri bir ücret ver. Hatta belli bir oranda kardan prim ver. Onlara iyi davran. Köle gibi kullanma.”

“Başka?”

“Hayır ve hasenatı ihmal etme, garip ve gurabayı koruyup kolla.”

“Başka?”

“Çeşidin ve fiyatların bol olsun. Her kesime hitap et. Giren eli boş gitmesin.”

“Başka?”

“Cironu artırmak için elindeki ürünlerden indirimli kampanya yapabilirsin ama şunu yapma. Satamadığın ürünün fiyatına önce bindirip sonra onun üzerini karalayıp ardından indirim diye yeni fiyat yazma. Zira bu müşteriyi avlamanın bir yoludur, psikolojik yönden müşteriyi kandırmaktır. Bunu bugün çoğu esnaf ve marketler yapıyor maalesef. Üstelik bu fiyat üzerinde oynamalar da birkaç gün içerisinde oluyor.”

“Başka?”

“Bir de küsurat hesabı yapma. Ürünlere sonu 90, 95 ve 99 ile biten rakam yazma. Zira bu işin de cılkı çıkarıldı iyice. Bu, müşteriyi kandırmanın farklı bir versiyonudur. Yazdığın küsurat müşteriye üzerini vereceğin şekilde olsun. Sorarım sana bugün 5 kuruşu, bir kuruşu hangi esnaf para üstü olarak verebiliyor?”

“Başka?”

“Yeter artık. Git ticaretine başla. Sana helalinden, bol kazançlar.”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde