Ana içeriğe atla

Siyaset Kimin İşi?

Siyaset hayatın olmazsa olmazıdır. Birileri bu işi profesyonelce yapmalı. Kendisini, partisini, yaptıklarını, yapacaklarını, vizyonunu, misyonunu hangi yol ile olursa olsun, gidip anlatsın. Vatandaş da seçenekler arasında uygun gördüğüne gidip oyunu versin. Başta kaybeden olmak üzere sandıktan kim çıkarsa, herkes o partiyi tebrik etsin. 

Kim hükümet olmuşsa görevini yapsın. Seçmen kime hükümeti denetleme görevi vermişse, o da eleştiri ve öneri görevini yerine getirsin. Kazanan ve kaybedeni seçen seçmen de işine gücüne dağılsın. Bir beş sene kendi işine yoğunlaşsın. İktidar ve muhalefet olması gerekenin en iyisini, vatandaş da kendi işini en iyi yapsın. Yani herkes işine. Evli evine, köylü köyüne.

Beş yıl boyunca siyasetçiler dışında kimse bir şey demeyecek mi? Yerinde, zamanında ve kıvamında söylenir. İcraatlarından dolayı iktidar övülür, yerilir ve önerilerle yol gösterilir. Aynı şekilde muhalefete de görevini yapması için öneriler sunulur, söz ve eylemleri eleştirilir.

Buraya kadar yazdıklarım, siyaset adına olması gerekendir.

Bunun ötesi yani sandıkta son sözü söyleyen ve hakemlik görevini yerine getiren seçmenin beş yıl boyunca sabah akşam siyaset yapması, iktidarı akşam sabah övmesi veya eleştirmesi ya da muhalefeti sabah akşam övmesi veya yermesi bana garip geliyor. Maalesef durumumuz bu. Bu yaptığımızı boş ve avare insanların beyhude meşguliyeti olarak görürüm. İşimiz olsa böyle yapmayız. Bir toplumun yediden yetmişe bu şekil siyasete angaje olmasını ve asılmasını inanın, sağlıklı görmüyorum. 

Yaptığımız siyaset prensiplere dayalı, yol gösterici ve ufuk açıcı siyaset olsa, faydalı diyeceğim. Kişi seviciliği ve kişi korkutuculuğu üzerine kurulu bu siyaseti ucuz siyaset olarak görüyorum. Hazırında birbirimizi kırıp geçiriyoruz. Kızıp küsüyoruz. Değer mi kalp kırdığımıza, ömrümüzü boşa harcadığımıza. 

Faydası var mı bu şekil amatör siyasetin? Zerre faydası olmaz. Çünkü bu şekil amatör ve seviyesiz siyaset bizim millete sökmez. Zira bu toplumun hepsi politize olmuş ve kendisini siyasetin piri gibi görüyor. Üstelik herkesin safı belli. 

Kırıp geçirmenin ve boşça vakit geçirmenin dışında zerre faydası olmayan bu siyaset, işimize kendimizi vermediğimizin bir göstergesidir. Siz hiç işi olan, işine koşturan, işinin peşinde koşan ve rızkını arayan insanların siyaset yaptığını gördünüz mü? Ben görmedim şahsen. Bu insanların partisi yok mu? Siyasete dair sözleri ve görüşleri yok mu? Olmaz olur mu? Hem de alasını bilirler ama bir şeyi daha iyi bilirler. Hadlerini. Zira siyaset yapmak onların işi değil. Onların tek siyasetleri işleridir.

Toplumun kahir ekseriyetinin algıya ve dedikoduya dayalı ömrünü harcayarak yaptığı bu amatör siyaseti, inanın, profesyonel siyasetçiler yapmıyor.

Allah bu milleti, üzerine vazife olmayan bu şekil basit, yavan, faydasız ve gereksiz siyasetten bir an evvel kurtarsın. Herkese asıl işiyle ilgilenmeyi nasip etsin. Belki bu şekilde olursak, her birimiz iyi ve faydalı şeyler üretiriz de ülkeye ve insanlığa bir katkımız olur. Unutmayalım ki işimizi iyi yapmamız, kazancımızın karşılığı değil, karakterimizin dışa yansımasıdır. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde