Ana içeriğe atla

Seçme Fıkralar (23)

Nasıl Tanıyamazsın? 

18 yıl önce lise üçüncü sınıfta bir saatlik ahlak dersine giren Mehmet adında bir öğretmenimiz vardı. Öğretmenevine takılırdı hep. Yaz dönemi ara ara biz de takılırdık. Bir saatlik derste o bizde, biz onda bir iz bırakmasak da hocamızdı. O bizi tanıyamasa da görünce, hocam, lise üçte ahlak dersimize girmiştiniz. Nasılsınız der, halini hatırını sorardık.

Yine bir gün birkaç arkadaş öğretmenevine buluştuk. Hocamız bizi görünce yanımıza gelip oturdu. Hoşbeş derken bizi bize bırakmadı. Sigara içeceğiz, öğretmenimiz ne de olsa içemiyoruz. Bu esnada yanımıza bir sınıf arkadaşımız geldi. Öğle aralarında Fuar kapısının arka tarafına gelir, gizliden gizliye sigara tüttürürdü. Yani iyi sigara içerdi. Hatta asansörde bile içmişliği vardır.

Bu arkadaş bir gün sigarayı attı. Bir daha da ağzına almadı. İçenlere de ne pis kokuyor diye hep rahatsızlığını söyledi ve herkese Allah kurtarsın dedi.

Aramıza katılan bu arkadaşa, sigara içmediğini bildiğim halde ha sigaraya kapı aralayabilir miyim diye zarf attım. Sigara içeceksin, bak hocamız yanımızda. Ayıp olur dedim. Bunu duyan hocamız, hocalığımız mı kaldı? Bizler emekli olduk. Sizler de öğretmen oldunuz. Yak sigaranı. Getir bir de bana ver dedi. Arkadaşta sigara ne arasın. İçmem ben dedi. Kimde var, çıkarın içelim dedi. Çıkarıp birlikte içtik.

Sigaramızı tellendirirken, hocam bu arkadaşın da ahlak dersine girdiniz. Hatırladın mı dedim. Başka da konu ne yok, ne yapayım. Çıkaramadım dedi. Bu sefer arkadaşa, bu hocamız lise 3’de dersimize girdi. Hatırladın mı dedim. Ben de hatırlayamadım dedi. İyi düşün. Hatta ahlak notun 9 idi. Teşekkür alacağım diye bu hocamızdan bir not istemiştin de hocamız not defterini çıkarıp sözlüne 10 vermişti dedim. Kendisini hatırlamadıysan bari istediğin notu hatırla dedim. Yine hatırlayamadım dedi. Orta yerde garip bir durum vardı doğrusu. Öğretmenin öğrencisini hatırlayamaması normaldi ama öğrencinin öğretmenini çıkaramaması ilginçti. Sorduğuma da pişman oldum. Ne edersiniz ki çenemi tutamıyorum. Zira sevmem sessizliği. Ortaya bir konu bulmalıydım.

Bu duruma hocamız üzüldü tabi. Bunun üzerine bir anısını anlattı:

Bir gün Cihanbeyli’ye gittim. Namaz kılmaz için öğle namazına camiye gittim. Baktım imam benim öğrencim. Kalkıp müezzinliği yaptım. Namazdan sonra herkes çıktı. Ben bekledim. İmam yanıma geldi. Bekledim ki hocam hoş geldin desin. Ne dese beğenirsiniz? “Beyefendi! Sesinizden sizi tanıyacak gibiyim dedi. Öğrencimin beni tanıyamamasına çok şaşırdım. Hemen “Ulan manyak”, ben senin hocanım dedim” dedi.

Bu anekdota hep birlikte güldük. Az daha durup hocamızdan müsaade alıp çıktık ama hocasını tanıyamayan bir zamanların Yemen tiryakisi arkadaşımız peşimi bırakmadı: Alacağın olsun, beni bir de manyak yaptırdın dedi.

Yorumlar

  1. ramazan hocam teşekkürler beni güldürdün.

    YanıtlaSil
  2. Eyvallah. Gülelim. Zira bugünlerde çok ihtiyacımız var.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde