Ana içeriğe atla

Sayaç Okumaya Öneriler

Müstakil veya apartman dairesinde oturuyorsunuzdur. Evinizin girişinde su ve elektrik saatleri vardır. Siz mesaiye gider gibi evinizden çıktığınızda su saatini veya elektrik sayacını okumak için evinize, mesaiye gelen görevliler vardır.

Sizin evden çıkışınız bellidir de bu görevlilerin ne zaman geleceği belli olmaz.

Geldiği zaman evde misin, bu ev sahibi kapıyı açmak için müsait mi demez, zile bastıkça basar. Tek basmayla da yetinmez. Çünkü beklemeye tahammülü yoktur. Zamanla yarışıyordur.

Otomatiğe basar, kapıyı açarsın. Bir teşekkür yoktur. Niye teşekkür etsin. Zira kapıyı açmak senin görevin.

Bir eli kapının ziline basarken diğer elinde telefonla ha bire konuşur birileriyle. Zamanı da yoktur. Hemen ezberden bildiği saatin kapağını açar.

Sen, gelen elektrik veya su saatine bakmaya gelmiş, işini bitirdikten sonra herhalde kapıyı kapatır deyip kapını kapatıp içeri geçersin.

Nice sonra dışarıya bir çıkarsın. Görevli işini bitirip gitmiş. Giderken de kapıyı ardına kadar açık bırakıp gitmiş. Mahallede ne kadar kedi varsa açılan kapıdan içeriye girmiş.

Bu tipler sadece işinin olduğuna bakan, kendine Müslüman tiplerdir.

Görgü, görenek, nezaket, incelik ve anlayış başka bir şey. İçimizde çok azımızda fazlasıyla olmakla beraber çoğunluğumuzda ara ki bulasın.

Dilin yanar, bu şekil sayaç okumaya gelen olduğunda görevin gereği yine kapıyı açarsın. İşin bittikten sonra kapıyı kapatabilir misin diyorsun. Bazıları garipsiyor, bazıları da tamam diyor. Böylelerine kimi örtüp gidiyor, kimi de bildiğini okuyup gidiyor.

Verdiğim örnek çok basit bir örnek. Küçük bir ayrıntıyı önemsemeyen büyük ayrıntıyı hiç dikkate almaz.

Bu vesileyle sayaçlara da değinmek isterim. Teknolojinin bu kadar ilerlediği günümüzde evlere kadar gidip sayaç okumayı çok ilkel görüyorum. Pekala bu sayaçlara ileriden okuyabilecek bir sisteme istenirse geçilebilir. Bu yöntemle görevliler tek tek evleri gezmemiş olurlar. Bu da zamandan tasarruf demektir. Yine bu uzaktan okuma yöntemiyle vatandaşa yansıtılan sayaç okuma masrafları da ortadan kalkmış olur.

Dediğim bu konu üzerinde firma yetkililerinin ve devletin kafa yormasında fayda var. Çünkü çoğu zaman sayaç okuyucuları ev sahiplerini evlerinde bulamıyor. Aynı eve ikinci defa gelmek zorunda kalabiliyor.

Eve gelmeden uzaktan okuma sistemine geçme zor oluyorsa, her ev sahibini sayaç okuma zorunluluğu getirilebilir. İşletmenin verdiği yere her ev sahibi belirtilen günde sayacın ilk ve son endeksini girebilir. Bu, e devlet üzerinden de yapılabilir.

Burada vatandaşa yanlış endeks girebilir denebilir. Bunun yolu da bulunabilir. Anormal endeks bildiriminde bulunan evlere kontrol için görevli gönderilebilir ya da elektrik, doğal gaz, su saatinin fotoğrafı çekilip verilen sisteme yüklenebilir.

Bu konu dert edinilirse eve gitmeden sayaç okuma yolu bulunabilir. Yetkililerden bu konuya çözüm üretmelerini bekliyoruz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde