Ana içeriğe atla

Bir İntihar Hali

Bir zamanlar aynı duygu ve düşüncelere, aynı din ve dünya görüşüne, aynı siyasi bakış açısına sahip olduğum insanlar vardı. Bunlarla bir araya geldiğimizde konuşacak o kadar konumuz olurdu. Konuş konuş bitmezdi. Birimiz bırakır diğeri konuşurdu.

Aşağı yukarı hep aynı düşünürdük. Olup bitenleri orta yere döker, bu sorunların nasıl giderileceğine dair görüşler serdederdik.

Güzel önerilerimiz vardı. Ama imkan, güç ve kuvvet bizde değildi. Ah, güç bizde olsaydı da nasıl yaşanabilir bir ülke ve dünya oluştururduk. Üstelik doğruluk, dürüstlük, çalıp çırpmama, yetimin hakkını koruma, devlet malını har vurup harman savurmama, çalışma bizde vardı.

Devran döndü, nöbet bize tevdi edildi. Zihniyetimiz iktidar oldu. Her makam ve mevkide bizler vardık. Belli bir süre iyi çalıştık. Dost düşman gıpta etti bize. Birçok mağduriyetler giderildi, yapılmayanlar yapıldı.

Devran böyle gidecek, daha iyi günler ve yaşanabilir bir ülke bizi bekliyor, daha yapacak çok şeyimiz var derken zirvede kendimizi yenileyememeye, bol kendimizi tekrar etmeye başladık. Bu tekrar, patinajmış. Bu patinaj bizi ileriye değil, gerisin geriye götürmeye başladı.

Geri gidiyoruz. Çünkü yanlış yapıyoruz diyene kimse aldırmadığı gibi böyle diyenler düşman bellendi. Ne öneri dinliyoruz ne de eleştiriye geliyoruz. Kim ağzını açarsa hurra saldırıyoruz ve yerin dibine sokuyoruz. Onları nankör, hain ve satılmış ilan ediyoruz. FETÖ ağzıyla konuşuyor diyoruz.

Geldiğimiz noktada adaletsizlik bizde, ahbap-çavuşu ilişkisi bizde, israf bizde, Yağma Hasan’ın böreği bizde, korku salma bizde, had bildirme bizde, dini kullanma bizde, slogan ve hamaset bizde, algıyı olgu kabul etme ve bununla yaşama bizde, yalan-talan bizde, U dönüşü bizde, torpil bizde, kayırıp kollama bizde, çelişki bizde, ağzı bozma bizde, hakaret bizde, savunduğumuz değerleri yok etme bizde, yapacaklarımızın ziyade kötüleme bizde, kokuşmuşluk, kibir, tepeden bakma, dini istismar bizde, değerlerin içini boşaltma bizde, her şeyi berbat etme bizde...

Bu eleştirilere en makul yaklaşan da “Bunu herkes yapıyor” diyor. İyi de hani biz yapmayacaktık, o zaman ne farkımız kaldı onlardan dediğinde “Öbürleri gelsin de gör gününü” diyor bu sefer.

Bugün itibariyle -hoş nicedir böyle- bizim mayamız da aynıymış, kumaşımız bozukmuş, yokmuş aslında bir farkımız diyorum. Üzerine bir de savunduğumuz değerlerin içini boşalttık. Bize güvenenlerin güven ve itimadını da yok ettik. Kısaca intihar ettik intihar.

Bu duruma düşmemize hiç başkasına kızmayalım. Zira hepsi kendi yapıp ettiklerimizdir.

Hala ayakta duruyorsak hala güçlüysek –buna ayakta durma denirse- bu bizim başarımız değil, başkalarının beceriksizliğidir. 13.08.2021

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde