Ana içeriğe atla

Şakşakçı

Şakşakçı: "Bir kimseyi veya onun yaptığı her şeyi doğru bularak öven ve başkalarına da kabul ettirmeye çalışan kimse, alkışçı" . 

Şakşakçının alkış tuttuğu kişi veya kişiler öyle zannediyorum, sıradan kişiler değil, güç-kuvvet ve imkanları elinde bulunduranlar olmalı. Elinde imkan ve güç olmayan allameicihan da olsa, ağzıyla kuş tutsa, şakşakçının neyine. Nazarında sıfırdır. Çünkü böyleleri ne imkan dağıtır ne makam. O yüzden merhemi olmayanın yanında kim saf tutsun. Veren el değil bir defa. Elinde yağma Hasan'ın böreği yoktur. Pragmatisttik, güç ve kuvvetin yanında yer almayı gerektirir. Çünkü güç ve kuvvetin şerrinden Allah'a sığınmak gerek. Şimşekleri üzerine çekmemek için gücün yanında yer almak, onun her yaptığını doğru kabul edip başkalarına da bu doğruyu kabul ettirmeye çalışmak kişiye zarar değil ancak yarar getirir. O yüzden bir konuda yola çıkarken benim bundan ne menfaatim olur düşüncesiyle kar ve zarar hesabı yapmak, su akarken testiyi doldurmak, musluğun başına en yakın durmak kişiye yürü ya kulum dedirtir. Bunun yolu da şakşakçılıktır. Bu yol ile imkanlara kavuştuğunuz gibi olur olmaz başınız da ağrımaz. Hasılı huzuru ötede, başka yerlerde değil, şakşakçılıkta aramak gerek. Bunu da laf olsun diye söylemiyorum. Şakşakçılık yapanların yüzüne bakarak söylüyorum. Ne de mutlular. Allah mutluluklarını daim eylesin.

Herkes şakşakçılık yapabilir mi? Niye yapamasın. Bugün şakşakçılık yapanlar anasından şakşakçı mı doğdular. Hayat onlara öğretir bunu. Yeter ki öğrenme azmi olsun. Burada şakşakçılık yapmak isteyip de beceremeyenlere birkaç tüyo vermek isterim: Düşünmeyeceksiniz, düşünüyorsanız da bu düşüncenizi kendinize saklayın ve dışa vurmayın. Sorgulamayacaksınız. Sorgu meleği misiniz siz? Nasıl, niçin, neden böyle demeyeceksiniz. Çünkü  bu sorulara cevap vermek için düşünüp cümle kurmanız gerekir. Halbuki test usulü soruların cevapları seçeneklerde verilir. Hazıra konmaktır bu. Hayattan tek isteğimiz değil mi bu. Seçeceksin oradan yararına en uygun olanı. Ama, fakat, lakin demeyeceksiniz. Çünkü şakşakçılıkta bunlara yer yoktur. Kendi başına buyruk olmayacaksınız. Ben bir bireyim demeyeceksiniz. Bireyliğiniz batsın. Bireylik acıdan başka insana bir şey vermez. Karın da doyurmaz. Sürü olmaktır şakşakçının görevi. Ne olursa olsun, bu sürüden kafayı kaldırmamaktır. Sürüden çıkıp sıra dışı olmaya yeltenenleri kurt kapar. O yüzden nene lazım sürü dışına çıkıp kurda, çakala yem olmak. Tüm bunları yaparken doğru mu yapıyorum demeyeceksiniz. Bunun yolu yalnız kalmamaktır. Yalnız kalanları şeytan ağına düşürür. Onlara iğva verir. Daima kalabalıklar içerisinde mevzi almak ve etrafından güç alarak aslan kesilmek gerek. Asla vicdanının sesine kulak vermeyeceksiniz. Çünkü vicdan dediğin karın doyurmadığı gibi sana huzur da vermez. Böyle yapa yapa o seni rahatsın eden vicdan da yola gelecektir ve senden hızlı şakşakçılığa soyunacaktır.

Burada şaka ve ironi yaptığımı söyleyenler çıkacaktır. Sakın böyle diyenlere prim vermeyin. Şakşakçılığı eleştirmeye kalkarlarsa yüz vermeyin onlara. Kalkın gidin yanlarından. Onlara tepkinizi böyle gösterin. Ayrıca bu tip mide bulandırıcı, ayrık otu misali kişilerin sayısı fazla değil, kulak vermeyin onlara. Kendi kendilerine konuşup dursunlar. Siz kendinize, geleceğinize ve ikbalinize bakın.

Hasılı siz siz olun, şakşakçılığı basite almayın. Zira şakşakçılık da bir meslektir. Her meslek gibi bu da kutsaldır. Mesleğinizi en güzel şekilde icra etmeye bakın. Unutmayın ki birileri kurtarıcı rolüne soyunacak, birileri de kurtarılan. Yani sen kurtarılan olacaksın. Birileri övülecek, sen ise öven. Birileri ölümüne savunulacak, sen ise savunan. Birileri düşünecek, sen ise bu düşünüleni hazmedip yayacaksın. Karşılığında gül gibi geçinip gideceksin.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde