Ana içeriğe atla

Müftü mü Yalan Söylüyor, DİB mi?

Nicedir haber izlememenin ve gündemi takip etmemenin mutluluğunu yaşıyorum. Belki gündemi takip edemedim ama bundan dolayı pek bir eksiklik hissetmedim.

Bu akşam o değilden haberleri açtım. Eski bir vekil, şimdilerde bir muhalefet partisinin genel sekreteri imiş konuşan. Vekilin konuştuklarının sonuna denk geldi kanalı açmam. Spikerin açıklamasına göre;

Eski vekilin 28 yaşında kızı vefat etmiş. Baba, vefatın 40.günü hatim indirmek ve ardından bir yemek vermek ister.  Yer için de Ankara'nın merkez ilçelerinden bir müftülüğü arar. Kendisine birkaç cami ismi verilir. Cami imamları farklı mazeretler öne sürerek yer talebini reddederler. Bir tanesi gençlik merkezimiz müsait, burada yapabileceklerini, yalnız müftülükten izin almaları gerektiğini söyler.

Hafta başında müftülüğe telefon açılır, durum anlatılır. Müftülükten gençlik merkezini kullanabileceklerini söylerler. Bir isim isterler. İsim verilir. Ne iş yaptığı sorulup, eski vekil, şimdilerde bir partinin genel sekreteri olduğunu söyleyince, telefondaki ses, istenen gençlik merkezinin tadilatta olduğunu, bu yüzden vermeyeceklerini söyler.

Bu durumdan haberdar olan partisinden bir yetkili "Müftünün araya girerek caminin kullandırılmasının önüne geçtiğine" dair bir Tweet atmış. Bu Tweete Diyanet'in Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği "İddiaların gerçek dışı olduğu, ilgili kişiye müftülüğün, gençlik merkezinin tadilatta olduğu ama camiyi kullanabilecekleri söylendiği fakat hatim indirmeye gelmedikleri, oluşturulan bu algıya karşı sağduyuya davet eden" bir açıklama ile cevap vermiş.

Habertürk'ten Mehmet Akif bu konuyu haber yaptı. Acılı babayı dinledi. Diyanetin duyurusunu verdi. Bu olayın aslını öğrenmek için gençlik merkezini vermeyen müftüyle görüşmek istediğini ama telefonlarına çıkmadığını açıkladı. Açıklamanın ardından spiker, DiB Genel Başkan Yardımcısı, adı geçen müftünün kendisine gönderdiği mesajı okudu: Mesajda, "15 tatili olduğundan, gençlik merkezinin gençlerin yoğun etkinlikleri ile dolu olduğundan, merkezin verilmediği..." yazıyor. 

Uzattım ama konu anlaşılsın diye mecbur kaldım. Biraz daha uzatıp bazı sorular soracağım:

1. Gençlik merkezi tadilatta mı yoksa gençlerin etkinliği dolayısıyla yoğun olarak kullanıldığı için mi verilmedi? Çünkü burada bir çelişki var. Müşavirliğin yaptığı açıklamada ilçe müftüsünün tadilatta olduğu bilgisine yer verilirken müftünün gönderdiği mesajı spikere gönderen genel başkan yardımcısının mesajına göre merkezin yoğunluğuna işaret ediliyor. Burada çelişkinin ötesinde bir yalan var. Diyanet ile müftülük arasında bir iletişimsizlik var. Öyle görünüyor ki müftünün, müşavirliğin basın açıklamasından da haberi yok. Müşavirlik de aslını müftü den öğrenmeden basın açıklaması yapıyor. Basit bir konu yalan üzerine kurgulandığı için yalancının mumu yatsıya kadar yanar sözü misali, akşam haberlerinde bu yalan ortaya çıktı. Burada yalanın tarafları ilçe müftüsü, Diyanet Basın Müşavirliği. Yani yalan Diyanet ile müftülük arasında gidip geliyor. Tek kelimeyle ayıptır, günahtır, vebaldir. Belki de tek doğru söyleyen gençlik merkezi müsait diyen cami görevlisi. Diyanet veya müftülük yalan söylüyorsa, vatandaşa ne diyeceğiz? İnanın, müftü keçi çaldı asparagas haberinden daha beter bir durum var burada. Her şeyin telafisi olur da bu yalanın telafisi olamaz. Bu kokuşmuşluk, bu aymazlık ümit ediyorum ki bir yanlış anlamadan kaynaklanmış olsun. Değilse yandık ve ağlayanımız yok demektir. Biz yine "Bir fasıl bir haber getirirse..." ayetini kürsülerden açıklamaya devam edelim. 

2. Belli ki gençlik merkezi muhalefetten birine verilmek istenmedi. Bu gençlik merkezini isteyen iktidar partisine mensup birileri olsaydı, acaba burası yine verilmeyecek miydi? Şayet verilecekse, cami ve müştemilatları sadece iktidara mı tahsis edilebiliyor? Camiler ve müştemilatları parti ayrımı yapılmaksızın herkese verilebilmelidir. Çünkü camilere ve müştemilatları herkese ait. Tek şart, burada siyaset yapılmayacak. Zira buralara asla siyaset girmemelidir. 

Yorumlar

  1. Diyanete yakışır mı böyle bir tutum sayın hocam?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yakışmaya yakışmaz. Ama ne ederiz ki elimizdeki malzeme bu.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde