Ana içeriğe atla

Güçlü Liderler Hangi Toplumların Eseridir?

Bir toplumu yöneten ve yönetilenler diye ikiye ayırmak mümkün. Bu da gereklidir. Çünkü bir toplumda herkes yönetici olursa, o toplumda kaos meydana gelir. O yüzden birileri yönetecek, birileri de yönetilecek.

Ülkeyi yöneten yönetici zayıf da olabilir, güçlü de. Yönetici -biz buna lider diyelim- toplum zayıf ise lider güçlü olur, toplum güçlü ise lider zayıf olur. 

Güçsüz liderleri zayıf toplumlar istemez. Çünkü bunlara lazım olan kendilerini zayıflıktan ve her türlü dertten kurtaracak güçlü liderliktir. Zayıf toplumlarda lider karizmadır, doğuştan getirir bu özelliğini. Mehdi gibi bir şeydir bu toplumlarda lider.

Güçlü toplumlarda güçlü yöneticiye ihtiyaç yok. Çünkü demokrasi tüm kurum ve kurallarıyla bu toplumlarda oturmuştur ve işler. Buralarda kurallar güçlüdür. Her şey yerli yerindedir. Seçilen lider bu kurallarla onları yani ülkeyi yönetir. Demokrasisi gelişmiş ülkeler böyledir. Zayıf liderden dolayı da ülkeye hizmette bir eksiklik söz konusu olmaz. 

Bugün demokrasinin beşiği dediğimiz Batı ülkeleri böyledir. Çoğu Batı ülkesi koalisyonlarla yönetilir. Zaman zaman hükümet kurmada zorlanırlar. Hükümetin kurulması gecikmesine rağmen işleyişte bir aksama olmaz.

Doğu toplumlarında ise ya demokrasi yoktur. Birileri gelir darbe yapar. Ülkeyi bir başka darbeci gelinceye kadar uzun yıllar yönetir ya da kurum ve kuralları tam işlemediği için seçimle güçlü liderler gelir. Güçlü olduğu için de yıllar yılı seçilir.

Batı, demokrasisini tüm yönleriyle geliştirerek ülkeyi güçlü lidere emanet etmiyor. Çünkü Hitler ve Mussolini gibi maceraya giren güçlü liderlerden ağızları yanmış, büyük bedeller ödemişlerdir. Geldikleri nokta itibariyle liderden ziyade işleyişi güçlendirmişlerdir. Lider ister güçlü ister zayıf olsun bu işleyişe tabidir. Bu yüzden Batı ülkelerinde seçimlere katılım azdır. Çünkü hangisi gelirse gelsin, işleyişe göre ülkeyi yönetecektir. Kimsenin hayatı olumlu ya da olumsuz yönden etkilenmeyecektir. Doğu toplumlarında ise seçime katılım yüksektir. Çünkü Doğu toplumlarında liderle beraber yönetim anlayışı da değişir. Kurum ve kurallardan ziyade liderin dediği olur. Kurallar gerekirse liderin istediği şekilde değiştirilir. 

Güçlü toplumlarda siyasetçi veya bir bürokrat hakkında bir iddia ortaya çıkar çıkmaz siyasetçi veya bürokrat istifa yolunu seçer. Bu da toplumun gücünü göstermektedir.

Doğu toplumlarında ise siyasetçi hakkında ne kadar iddia ortaya çıkarsa çıksın, istifa aklının ucundan geçmez. Tüm bu olup bitenlere  toplumun sesi de çıkmaz. Güçlü lider onu korur, korumak istemezse ya görevden alır ya da istifa ettirir. İstifa zayıf toplumlarda  kolay kolay düşünülmez ve uygulanmaz. Çünkü istifa etmesi gerekenin toplumdan bir çekincesi yoktur. O sadece liderine karşı sorumludur.

Zayıf toplumlarda sadece ülkeyi yöneten liderler güçlü değildir. İktidarı yönetmeye talip olan liderler de güçlü figürdür. Tabela partisinin lideri de olsa bu böyledir. Örneklerini de görüyoruz.

Bu durumda hangi tür bir ülkede yaşamak isterdiniz? Zayıf toplumun, güçlü liderin olduğu bir ülkede mi yoksa güçlü toplum, lideri zayıf olan ülkede mi? Buna vereceğimiz cevap da gelişmişlik oranımızla paralellik arz edeceğini düşünüyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde