Ana içeriğe atla

Kubbede Hoş Seda Bırakanlar

Ne kadar mükemmel olmaya çalışsak da her birimizin eksiklikleri ve zaafları çoktur. Bazı eksiklikleri izin olduğunu kabul etsek de çoğunu kabul etmeyiz. 

Bazı insanlar vardır ki mükemmele yakın kişilikleri vardır. Bu tipler özel kişilerdir. Böyleleriyle çalışmayı da Allah herkese nasip etmez. Ki bu tiplerin sayısı da fazla değil zaten. Bunlar:

İş yoğunluğu fazla olsa da morali bozuk olsa da bir şeye kızsa da ne ağzını bozarlar ne efendiliklerini. Duruşuyla, konuşmasıyla, zarafetleriyle, hal ve hareketleriyle, görgü ve nezaket kurallarını üzerlerinde görmek mümkün. Görgünün en güzelini örnek olarak sunarlar. Bu görgülerine ancak şapka çıkarılır.

İşlerini ibadet aşkı içerisinde yerine getirirler. Kaçak göçek çalışmak, arazi olmak nedir bilmezler. İş için yaratılmışlar sanki. İşini yarın bırakacak olsalar da aman, bana ne, işte geldim, gidiyorum, bundan sonra kim yaparsa yapsın demeden giderken bile işlerini en iyi şekilde ifa ederler. Ayrılınca da eksiklikleri hep hissedilir. Çünkü böylelerinin yerini kimse dolduramaz. 

Çalışırken heyecanlarını hiç kaybetmezler. Aynı zamanda çok pratikler.

En küçük bir iyiliği karşılıksız bırakmazlar. Ağızlarından teşekkür etmek eksik olmaz.

İşlerinde dakik mi dakikler. Kafalarında oluşturdukları planı bir saatin işleyişi gibi yerine getirirler. Bir yere gidip geleceklerse beş dakika demişse, bu dakika altı olmaz.

Bir iş yaparken diğer işlerini ihmal etmezler. Bir işe yoğunlaşınca top atsan duymayan tiplerden değiller. Bir bakmışsın, koşup yanına gelivermişler.

Bir ara uygun bir zamanda şu işi yapıver, şimdilik acelesi yok desen bile o iş yarına kalmaz. Aynı anda yapılır o iş. Yapılan iş de baştan savma olmaz.

İş beğenmemezlik yapmazlar. Yeter ki iş olsun.

Konuşurken avukat gibi düzgün konuşurlar, harf ve kelimeleri yutmazlar. Ne eksik ne fazla konuşurlar. Bu konuda özel ders mi alıyorlar yoksa kendilerini yetiştirmişler midir ya da Allah vergisi mi?

Konuşmaları, hal ve hareketleri sahte değil, hep içtendir. Dinleyen birini buldular mı konuşurlar, konuşulanı da can kulağıyla dinlerler.

Muhatabı kim olursa olsun, kibirlenmeden değer verip saygı gösterirler, ilgi ve alakada kusur işlemezler.

Hep yeni şeyler ve bir şeyler öğrenme merakları vardır. Buldukları kitabı okurlar. Bunlara kitap kurdu dense yeridir. Belki de görgünün tüm örnekleri okudukları kitapların eseridir.

Tüm bilgilerine rağmen tevazuu elden bırakmazlar.

Kitap okuma gibi insan okumayı da çok iyi bilirler. Oturuşundan, bakışından, konuşmasından kimin, ne olduğunu bilecek kadar insan sarrafıdırlar.

Dedikodu, gıybet ve laf taşıma nedir bilmezler.

Anlayışları mükemmel. Üstü kapalı konuşmadan ve imadan kısaca leb demeden leblebiyi anlarlar. Her kıssadan ve dokundurmadan kendilerine pay çıkarırlar.

Oturması, kalkması, iş ahlakı, iş verimi, giyimi, kuşamı vs. her yönüyle muhataplarına daima pozitif enerji verirler. 

Bunlardan iyi bir baba iyi bir anne iyi bir eş iyi bir arkadaş iyi bir yol arkadaşı iyi bir komşu iyi bir meslektaş olur. Kim bu tiplerle karşılaşmışsa, bilsin ki yaşamıştır.

Ayrılıp giderlerken de içinde bir burukluk hissedersin. Hep kalsalardı dersin.

Kubbede hoş bir seda bırakan bu tipler, değer bilenler nezdinde unutulmazlar ve hayırla yad edilenler arasında yerlerini alırlar.

Allah böylelerinin sayısını çoğaltsın. İşsizlerse işlerin en güzelini versin.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde