8 Ocak 2023 Pazar

Dedikodu ve Laf Taşımanın Neresindeyiz?

Dedikodu, gıybet ve laf taşımak bu toplumun kanayan yarasıdır. Bu konuyu incelemeden önce birbirinin yerine kullanan bu kelimelerin anlamlarını hatırlatmak isterim.

Dedikodu: Konusu çekiştirme veya kınama olan konuşma, kılükal.

Gıybet: Çekiştirme, yerme, kötüleme, kov.

Laf taşımak: Dedikodu ederek laf getirip götürmek.

Tanımlarda görüleceği üzere dedikodu ile gıybet birbiri ile eş anlamlı iken laf taşımanın bu tanımlara ilaveten yapılan dedikoduyu başkasına götürme ve başkasından getirme yönü var.

Birbirinden farklı ve benzer yönleri olsa da tanımlardan da anlaşılacağı üzere bu üç kavramın olumlu tarafı yok. İki kişinin bir araya geldiği ve laflama esnasında sözün dönüp dolaşıp ortak tanıdığımız kimselere gelmesi ve onlardaki olumsuzlukların konuşulmaması kaçınılmazdır. Pek azımızın kaçınıp çoğumuzun ucundan kenarından girdiği, üçüncü şahıslar hakkındaki olumsuz konuşmanın ne örfümüzde ne değerlerimizde ne de dinimizde yeri vardır. Bu konuda dinimiz, "Bazınız bazınız hakkında gıybet yapmasın. Sizden biriniz ölmüş kardeşinin etini yemeyi sever mi? Tiksindiniz değil mi?" demek suretiyle gıybet ve dedikodu yapmayı, ölmüş kardeşinin etini yemeye benzeterek bu kötü eylemden kaçınmamızı emretmektedir.

Ayetin bu benzetmesini ve dedikodunun hoş bir şey olmadığını bilmeyenimiz yok. Buna rağmen ölmüş kardeşimizin etini tiksinmeden yemeye devam ediyoruz. Hatta konuşurken "Dedikodu yapıp günaha giriyoruz ama" deyip üçüncü şahıs aleyhinde hız kesmeden konuşmaya devam ediyoruz. Maalesef bu konuda sınavı alnının akıyla geçen sayımız bir elin parmaklarını geçmez. Çekinmeden ve kaçınmadan yaptığımız bu dedikodudan, konuşan da dinleyen de konuşana destek veren de büyük vebal altındadır. Bu konuda hepimiz günah işliyoruz ama en büyük vebal de imam hatip okullarında veya ilahiyat okuyarak bu işin dini tedrisatını yapmışlar arasından dedikodu yapanlar varsa, bunların yaptığıdır. Çünkü dini eğitim almayanlara göre bunlar kitabi bilgiye sahiplerdir. Yine kendisini dindar ve mütedeyyin kabul edip dinin gereklerini yerine getirdiğini düşünen kimselerin yaptığı dedikodudur. Hele ilaveten sünnetin gereği sakal koyduğunu ve dinin bir farizası deyip başını örten kimseler arasından dedikodu yapanların olmasıdır. Çünkü sakal da başörtüsü de bir simgedir, bir duruşu sergiler. Hasılı dini eğitim yapmış, sakal ve başörtüsü gibi dinin simgesini kullanan ve özellikle beş vakit namazına riayet eden kimselerin bu konuda daha hassas olması, bir ortamda dedikoduya girmediği gibi girenleri uyarma gibi bir görevleri vardır.

Dedikodu ve gıybet yapanların ölmüş kardeşinin etini yeme benzemesinden geçtim. Arkasından konuştukları arkadaş, akraba ve kimselerle karşılaştıkları zaman onların yüzüne nasıl bakabildikleridir, nasıl bir şey olmamış gibi davranabilmeleridir. Bunun için herhalde çok geniş bir mideye sahip olmaları gerekir. Çünkü Allah'tan korkmuyorlarsa, kuldan utanmaları lazım.

Bir an için kaçınamadığımız dedikodu ve gıybetten geçtim. Diyelim ki yanımızda olmayan bir tanıdığımızın aleyhinde konuştuk. Bu konuşma niçin burada kalmıyor da bir başkasına bu lafı taşıyoruz? Çünkü laf taşımanın günahı dedikodu ve gıybete göre daha büyüktür. Çünkü dedikodu ve gıybette sadece günah varken laf taşımada ilaveten iki kişi veya kişilerin arasının bozulmasını en azından kırılmalarını murat etme söz konusudur. Bize düşen, laf taşıyanlara fırsat vermemek gerek. Çünkü bize laf getiren, bizden de bir başkasına götürür. Bu tipler, bu işi meslek haline getirenler en tehlikeli tiptir. Allah bu  kimseleri, meslek edindikleri bu hastalıktan kurtarsın ve bunların şerrinden bizleri muhafaza eylesin. 

Son söz olarak dedikodu, gıybet ve laf taşımanın içinde olmayalım. Hiç kaçınamıyorsak, kendimizi böyle bir ortamda bulmuşsak, en azından konuştuğumuz, katkıda bulunduğumuz ya da dinlediğimiz dedikodu o mahalde kalsın. Tüm konuşulanlar bir kulaktan girsin, diğerinden çıksın. Yapmamamız gereken şey ise getirmek ve götürmekten ibaret olan laf taşımaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder