Ana içeriğe atla

Veda *

Yazmaya başlamak zordur. İlk başlarken acaba yapabilir miyim, haftanın dört günü konu bulmada zorlanabilir miyim? Yazdım diyelim. Okuyucu ne diyecek endişesi de taşımıştım.

Yazdıkça zor olmadığını gördüm. Konu bulmada zorlanmadığım gibi yazdığım konulardan hangisini göndereyim diye düşünmedim değil. Bazen güncel ve gündeme dair konulara yer verirken bazen gündem dışı konulara yer verdiğimi takip edenler bilir.

04.01.2021 tarihinden bugüne iki yıla yakın yazı yazmışım. Bu zaman zarfında bu yazımla birlikte toplam 403 yazı kaleme almışım.

Başlamak kadar veda da bir o kadar zordur. Şu an o durumu yaşıyorum. Çünkü bir şeyi yapa yapa o bizde alışkanlık hale geliyorsa, yazma da öyledir. Bir nevi bağımlılık. İçini döküyorsun, bir görüş bir duruş ortaya koyuyorsun.

Bu zaman zarfında, dert edindiğim her konuda aşağı yukarı yazdım. Yazarken farklı üsluplar kullandım. Kah baba oğul arasında bir diyalog şeklinde girdim konuya kah mizah yolunu kah hicvi seçtim kah konuya direk girdim kah tersinden.  Yazarken kırıcı olmamaya, hedef göstermemeye, isimler vermemeye azami gayret gösterdim. Çünkü amacım kişilerden ziyade yapılan hareketlerin yanlışlığını ortaya koymak ve nasıl olması gerektiğine dair yol göstermekti.

Yazılarım amacına ulaştı veya ulaşmadı. Bakış açıma katıldınız veya katılmadınız. Belki de kızdınız belki de sıkıldınız. Her bir kanaatinize eyvallah diyorum. Zira her konuda hepimiz aynı düşünsek, bir kişi dışında dünyayı boşuna kalabalık etmiş oluruz.

Sizi bilmem ama yazılarımdan şu kesim pek hoşlanmamıştır. Bu kesim:

Aşırı fanatik ve tarafgir olanlar. Hepsini kastetmesem de bunların çoğu kendi aklı ve özgür iradesiyle hareket etmeyen, hayata ve olaylara kendi penceresinden bakamayan tiplerdir. En büyük maharetleri saldırı ve savunmadır. Başka da maharetleri yok. Tarafgirlerin pek azı tarafgirliğine devam etse de doğruya doğru, yanlışa yanlış diyebiliyor. Bu hakkı da teslim etmek isterim.

Her şeyden nem kapan tipler. Bunlar olur olmaz her şeyi paratoner gibi üzerlerine çekerler. Kendisinin kastedildiğini sanırlar. Bunlara yapılacak bir şey yok. Adı üzerinde alıngan. Bunların da canı sağ olsun.

Hasılı, bu aşamadan sonra yazacağım her şey kendimi tekrar olur. O yüzden işi tadında bırakayım, yazmayı bırakayım, biraz da ben başkasını okuyayım diyorum.

Bu vesileyle gazetenin bu sütununda yazmam için bana fırsat sunan gazete sahibi ve yönetimine, takipçilerime, yazılarıma zaman zaman yorum yazarak katkı sunan okuyucularıma, kısaca bana tahammül eden herkese teşekkürü bir borç bilirim. Umarım kubbede hoş bir seda bırakabilmişimdir. Değil ise adım Hıdır, elimden gelen budur.

Yazılarımda bilerek veya bilmeyerek sürçülisan etmişsem hakkınızı helal etmenizi isterim. Benim varsa helal olsun. Hoşça kalın.

* 28 Aralık 2022 günü Barbaros Ulu adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde