Ana içeriğe atla

Çağı Okuyamayan Bir Kesim

Haber izlemem, gündemi de takip etmem. Türkiye ve dünya gündeminde ne var ne yok diye ara ara sosyal medyayı takip ederim. Yoğunlukla bir konu paylaşılıyorsa, Türkiye'nin gündemi bu derim. O konunun aslı nedir diye gazetelerin dijital sayfalarına göz atarım. Göz atarken de - pek kalmasa da- ortada olan İnternet sayfalarına bakarım. Trol seviyesinde tarafgir ve muhalif olanları hiç okumam. Bir konunun aslının ne olduğunu öğrenmek için de tek İnternet gazetesiyle yetinmem. Hiç ortada olan yani haberi olduğu gibi veren yoksa iki tarafın yazılarına bakarım. İki tarafın fazlalıklarını atarak ortası benim için doğru olandır derim. Toplumsal infiale sebebiyet veren bir haber oldu mu, algı olabilir mi diye az beklerim. Yani gördüğüm her haberi ilk etapta acaba şüphesiyle karşılarım. Hakkında gerek sosyal medyada paylaştığım gerek köşe yazısı olarak yazdığım tüm yazılar kendime özgüdür. Kendi üslubumca ifade ederim. 

İlginç bir paylaşım bulabilir miyim diye bazen sosyal medyada öylesine gezinirim. Gezinirken de paylaşımcıdan ziyade paylaşıma bakarım. Öyle paylaşımlar önüme gelir ki paylaşımcıya bakmadan paylaşımın kime ait olduğunu tahmin ederim. Sağlamasını yapmak için profile baktığımda % 90 o kişi, o değilse aynı zihniyetten beslenen başka kişi olduğu gözümden kaçmaz.

Kimsenin hangi konuda ne paylaştığına karışacak değilim elbet. Dervişin fikri ne ise zikri de odur. İsteyen istediğini paylaşırsa da aynı zihniyetten beslenen bu kişiler hakkında bir değerlendirmede bulunacağım. Bu tiplerin içlerinde istisnaları olmakla beraber çoğu değerlendirmemin içerisinde yer alır.

Çoğunluğu trollük yapıyor. Ya bir parti lehine ya da bir başka parti aleyhine bu paylaşımlar. Gören de bir partinin maaşlı elemanı sanır. Para alsalar, ekmek kapısı diyeceğim. Trollük yaparken kendi özgün fikriyle bir paylaşım yapsalar, düşüncesidir deyip saygı duyacağım. Bir başkasının hazırlayıp servis ettiği paylaşımları paylaşıyorlar. Az biraz kafa yorsalar, bu profilin sahte, içeriğin de olgudan ziyade algı oluşturmaya yönelik olduğunu görürler. Hiçbir zihin yormadan gözü kapalı paylaşıyorlar. Sorsan partilerini seviyorlar. Bence partilerini varsın sevsinler. Gidip sandıkta oylarını da versinler. Yalnız birilerine trollüğünü göstermek, bak ben sizin için kelle koltukta mücadele ediyorum mesajı veren bu tipler bilsinler ki partilerine en büyük zararı veriyorlar.

Çoğu makam ve mevki sevdalısıdır. Bileğinin hakkıyla alamadığı bu makam kazanımının ayağının altından kayıp gitmesinden pek korkarlar. 

Güce yaslanırlar, güçten beslenirler. Korkusuz korkaklıkta üstlerine yoktur. Asarlar, keserler, meydan okurlar. Bir araya geldiklerinde mangalda kül bırakmazlar. Had bildirelim, anladıkları dilden konuşalım derler. Ağızlarını bozarlar ve galiz küfürler ederler. Yetinmezler. Gerekirse suç duyurusunda bulunurlar. Dün pek sesleri çıkmayan bu ucuz mücahitler, yaptıklarının kahramanlık olduğuna kendilerini inandırmışlardır. En ufak bir tehlikeyi gördükleri zaman ortalıktan sıvışıverirler. Süt dökmüş kediye dönerler. 

Beslendikleri kaynak dindir. Söylemleri hep dini içeriktir. Ayet ve hadisi dillerinden düşürmez iseler de söylem ve eylem çelişkisi yaşadıklarından kendileri dışında herkes haberdardır. Bunlara göre en iyi Müslüman kendileridir. 

Dün devletin üvey evladı muamelesi gören bu kesim bugün hiç olmadığı kadar devletçidir ve devleti kutsamaktadır. Devlete yön verenlerin her yaptığında bir hikmet görürler ve "Devletimin yanındayım" paylaşımlarında üstlerine yoktur. Devlet elbette hepimizin devleti. Hepimizin hizmetini görmek için vardır. Bir tüzel kişiliktir. Ayrıca kutsallığı yoktur halbuki. 

Bu kesim hiç olmadığı kadar siyasete angaje olmuştur. Kazanımların kaybolmaması için durmadan trol paylaşımları yaparlar. Kendilerinin yanında olmayanları nankörlükle suçlarlar. Bu suçlamayı da tespit olarak görürler. Siyaseti de dinle bağdaştırırlar.

Bunlar dünün mağduru, bugünün mağrurudur. 

Çağı okuma gibi bir dertleri ve kapasiteleri yoktur. 

Zamanın ruhuna uygun hareket edemiyorlar.

Kendi dünyaları içerisinde yaşayıp giden ve her konuda söz söyleyen bu grubun, kendileri dışında topluma maalesef verebilecekleri özellikle dine mesafe koyan gençliğe söyleyebilecekleri ve ikna edebilecek bir şeyleri yoktur. Ayakları altına aldıkları kutsal değerler de cabası.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde