Ana içeriğe atla

Ne Oldum Delisi Tipler

Kendisini mükemmel bir yaratılışta gören; akıl, zeka ve yaptıklarına kendisini inandırmış, hasbelkader bir makama gelen bazı zevat ile ilgili değerlendirmem: 

Kibir budalasıdır. 

Ne oldum delisidir. 

Kendisinden başka kimseye güvenmezler. 

Bir şeyin ve her şeyin en iyisini kendisinin yaptığını sanırlar. 

Devletin imkanlarını hoyratça kullanırlar. 

Başkasının eksik ve yanlışını bulmak için azami gayret gösterirler. Buldular mı egoları tavan yapar. Sevinçlerine diyecek yoktur. 

Olur olmaz her şeye karışırlar. Yani burunlarını sokarlar. Buna her şeye maydanoz olma diyoruz. 

Sabırsızdırlar. Büyük bir ihtimalle dokuz aylık değildirler. 

Kendilerini bulunmaz Hint kumaşı ve Allah vergisi görürler.

Dediğim dedikçidirler. Dedikleri aynı anda olmazsa ve yapılmazsa kıyameti koparırlar. Dedikleri amasız, fakatsız yerine getirilecektir. Nasıl ki ağanın p.kunun üzerine p.k yapılmazsa bunların lafının üzerine laf konmaz. Koymaya kalkan olursa da had bildirilir. 

Günde dört mevsim yaşarlar. Bir bakarsın şeker gibi az sonra terör estiren bir terörist olabiliyorlar. İçindeki fırtına dışa vuruveriyor. 

Makamdan aldıkları güçle egolarını tatmin ederler. 

Kolay kolay kimseyle geçinemezler. Evlilik yapamazlar. Evlenirlerse de geçinemezler. 

Başkasına güvensizliğin temelinde çocukluğunda yaşadıkları en büyük etkendir. 

Geçmişte her türlü halta imza attıkları, tüm kaçak yolları bildikleri için karşısındaki herkesi öyle bilirler. 

Aşırı kincidirler. Gücü yetiyorsa kendileri kelle alır, gücü yetmiyorsa başkalarının eliyle sonuca giderler.

Soruşturma hastasıdırlar. Soruşturmayı her şeyin ilacı bilirler.

Makama güç katsın verdikleri gücü makamlarına alarak Çingene beyliği yapmaktan büyük zevk alırlar.

Bir Allah var bir de kendileri. Dünyanın kendi etrafında döndüğüne inanırlar.

Elindeki imkanları güce dönüştürürken gücünün yetmediklerine de bir secdeye kapanmadıkları kalır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde