—Üstat,
şöyle kafamı ağrıtmayacak, fazla sorumluluğu olmayan bir iş söyle de onu
yapayım. Para, makam ve şöhrete doyayım, gül gibi geçinip gideyim. Kırıp döksem
de bunda benim hiç vebalim olmasın. İnsanlar sebebi hep başka yerlerde arasın. Onlar
beni hep el üstünde tutsunlar. Yediğim önümde, yemediğim arkamda olsun. Kendim köşe
olduğum gibi çevremi de ihya edeyim ve bunlardan dolayı da hiç bedel
ödemeyeyim.
—Bu istediğine uyan benim bildiğim bir siyaset var.
Bence siyasete atıl.
—Ama orada bu imkanlardan faydalanmam için başarılı
olmam gerek. Bu da kolay değil. İktidar olmayı kolay mı sanırsın sen?
—Elbette kolay değil. Yalnız dediğin bu imkanlardan tam
faydalanman için iktidar olmak ve iktidarda tutunmak önemli ise de suyunun suyu
da yeter sana. Bunun için ana muhalefet, muhalefet olman da yeterli. Hatta
kurduğun parti tabela partisi bile olsa gül gibi geçinip gidersin.
—Diyelim ki iktidar oldum. Ama iktidar demek
sorumluluk demek. Koca ülkeyi yöneteceksin. İşler tıkırında giderse, tamam. Ya
gitmez ise ya da ağzıma yüzüme bulaştırırsam…
—Düşündüğün şeye bak. Hiç böyle şeyleri aklına
getirme.
—Bu durumda ne yapmalıyım?
—Sana önce halk arasında Allah ile Azrail arasında
geçtiği söylenen bir diyalogdan bahsedeyim. Bir çıkarımda bulunamazsan daha da
konuşuruz.
—Sizi dinliyorum.
—İnsanoğlunun canını alma görevini Allah, Azrail’e
verince Azrail, “Ya Rabbi, ben insanların canını aldıkça onlar bana düşman
olurlar” şeklinde bir endişesini dile getirir. Allah da “Canlarını sen aldığın
halde ölümler oldukça onlar “kazadan öldü, kanserdi, kalp yetmezliği vardı,
kalp krizinden gitti gibi sebeplerin arkasına sığınacaklar ve hiç sen akıllarına
gelmeyeceksin” der. Konu anlaşıldı sanırım.
—Siyasetle bir ilgisini kuramadım.
—Hala ilgisini kuramadıysan, senden siyasetçi olmaz
ama burası Türkiye olunca, kimler siyasetçi olmuş kimler…
—Biraz daha açık konuşur musun?
—Sözün fazlası ahmağa söylenir ama yine de anlatayım. Bak
kardeşim, şimdi sen iktidara geldin, ülkeyi yönetiyorsun ya. Baktın ki işler
sarpa sardı. Hayat pahalılığı aldı başını gitti. Her şey bundan nasibini aldı.
—Hah, tam bu. Bu durumda ne yapacağım. İnsanlar beni
suçlamayacak mı?
—Önce şurada anlaşalım. Ülkede iyiye dair ne varsa
senden, kötü olan ne varsa başkasından. İyi şeyleri ben yaptım ben diye
dilinden hiç düşürmeyeceksin. Kötü şeyleri başkasına yıkacaksın. Temel felsefen
bu olsun.
—Yani?
—“Dış güçler bize operasyon çekiyor” diyeceksin, “Brent
Petrol yükselişe geçti” diyeceksin, Dünyada ham madde sıkıntısı var”
diyeceksin. “Emtia fiyatları şöyle” diyeceksin, “Dünyada her ülkede enflasyon
var, biz yine iyiyiz, başkası mal da bulamıyor” diyeceksin, “Salgın var salgın”
diyeceksin. “Biz enerjide dışa bağımlıyız” diyeceksin… diyeceksin oğlu
diyeceksin.
—Sonuç?
—Sonuç şu: Nasıl ki ölümlerde Azrail hatırlanmıyor, kimse
onu düşman bellemiyorsa -ki zaten o onun görevi- ülkeyi yönetirken de kimse
sana toz kondurmayacak. Şayet kondurmaya kalkan olursa da onlara, “beğenmiyorsan
daha kapı orada. İstediğin ülkeye git, nankör herif…”gibi şeyler söyleyeceksin.
Bir de bunları sen söylemeyeceksin. Etrafındaki sempatizanların ve
beslediklerin yeter. Bunu onlar sen demeden yapar zaten.
—Yani şimdi ben temizim değil mi?
—Hem de anandan doğduğun gibi…
—Şimdi anladım.
—Hele şükür… Unutma ki bu ülke ağustos böcekleri için vazgeçilmezdir.
—Ağustos böceğini anlamadım.
—Bunu da anlama artık. Çünkü yeniden başa dönmüş
oluruz. Zira sana bunları anlatıncaya kadar deveye hendek atlatsam çok daha
iyiydi.
*03/06/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder