Ana içeriğe atla

Adalet Duygusu Zedelenmeye Gelmez

Kahta'da üç ayrı binada eğitim yapan bir okulda çalışırken bir son sınıfın tefsir derslerine giriyorum. Aşırı talepten dolayı okul ikili öğretim yapıyor. Teneffüslerimiz beş dakika. Teneffüste ihtiyaçlarını gidermeye zorlanan öğrenciler ister istemez dersime benden sonra geliyor. Bir böyle iki böyle bir gün öğrencilere; arkadaşlar, bundan sonra dersime benden sonra gelenleri yok yazacağım. Lütfen zamana riayet edelim diyerek bir tavır belirledim. 

Koyduğum kuralın ilk öğrencisi Ali isminde bir öğrenci oldu. İlk dersime benden sonra geldi. Ali, kusura bakma. Koyduğum kuralı çiğnemek istemiyorum. Seni yok yazacağım. İster derse gir ister bu şekil kabul edersen, derse buyur dedim. Öğrenci, tamam hocam. Benim için kuralınızı bozmayın. Yok, yazıldığım için devamsızlığımı kullanacağım. Size iyi dersler diyerek derse girmedi. 

Yoklamayı aldıktan sonra derse geçtim. Dersin sonlarına doğru Vedat isimli bir öğrenciyi başını sıraya koymuş uyurken gördüm. Teneffüs ziliyle birlikte Vedat'a, sanırım uykun geldi. Teneffüste elini yüzünü yıka. Biraz da bahçede dolaşarak hava al. Biraz rahatladıktan sonra derse gel. Derse benden sonra gelebilirsin dedim. Öğrenci dediğimi yaparak derse benden sonra geldi.

Devir kredili sistemdi o zamanlar. Öğrenciler ders bazında yok yazılırdı. Aldığımız yoklamayı ay bitimi sisteme işlemesi için okul idaresine verirdik. Devamsızlık çizelgesini okul idaresine vermeden önce yanlışlık var mı diye öğrencilere okurdum. Buna özellikle dikkat ederdim. Öğrencilere de devamsızlığınızı yazın. Birlikte teyit edelim. Sizin için devamsızlık önemli, yanlışlık olmasın derdim. 

Ay sonu sınıfın devamsızlıklarını okuduğumda, sınıftan kimseden itiraz gelmezken Ali isimli öğrenciden; yanlış yazmışsınız, ben bu ay hiç devamsızlık yapmadım, itirazı geldi. Devamsızlığını not almış mıydın dedim. Evet, yazdım diyerek itirazını sürdürdü. 

Nasıl olur dedim. Geriye dönük ders günlerini zihnimden geçirmeye başladım. Düşüne düşüne benden sonra gelenlere uygulamaya koyduğum muamele geldi. Ali, ayın başında hani benden sonra gelmiştin de derse almamıştım. Hatırladın mı dedim. Anaaa, tamam hocam. Şimdi oldu. Hatırladım. Yoklamanız doğru dedi. Bir de aynı gün seni yok yazdım, arkadaşınız Vedat da benden sonra gelmesine rağmen onu yok yazmadım, haberin olsun dedim. Öğrenci, biliyorum hocam biliyorum. O gün benden sonra geleni alacak mı diye takip ettim. Vedat'ı aldığınızı gördüm dedi. Vedat'a, nasıl olduğunu anlatır mısın dedim. Vedat meseleyi anlatınca; hocam, iyi ki konuyu açıp mesele açığa kavuşmuş oldu. Ben, beni almadı ama başka birini dersine aldı. Öğrenciler arasında ayrım yapıyor diye hakkınızda bir yargıya varmış, bu öğretmen öğrenci kayırıyor diye düşünmüştüm. Çok teşekkür ediyorum dedi. 

Bu anekdotta beni sevindiren yönler: Birincisi, yanlış yapmadığım ortaya çıktı. İkincisi, hafızamdan dolayı Allah'a şükrettim. Üçüncüsü, zaman tünelinde seyahat ederek öğrencinin yanlışını kendisinin fark etmesini sağlamış oldum. Dördüncüsü ve en önemlisi, öğrencimin kafasında oluşan kayırmacılık yaptığım zannı yok olmuş oldu. Bu sonuncuyu önemsiyorum. Çünkü çok adil olmamakla beraber kimsenin adaletsiz olduğum şeklinde bir kanaate sahip olmasını istemem. Buna elimden geldiği kadar riayet etmeye çalışırım. Çünkü bana göre dünya adalet üzerine kurulu. Adaleti yok ettin mi, dünya yıkılır. Güvenin esası da adalettir. Zira adaletin olmadığı yerde güvenden bahsedilemez. Adalet ve güven bu hayatın olmazsa olmazıdır. Bir yerde bu ikisi varsa telafi edilebilir. Bu ikisinin olmadığı yerde ise barış ve huzur olmaz. Bu da toplumun temeline dinamit koymak demektir. Allah kimseyi adaletten ayırmasın.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde