Ana içeriğe atla

Abuzer Kaya

Kendisini Kahta'da çalışırken tanımıştım. Makro Market isminde bir marketi çalıştırıyordu. Sonraları ismini Onakro şeklinde değiştirmiş, iki şube daha açarak marketçiliği geliştirmiş. 

Kasada otururdu. İşinin ehli, işine kendini veren, sessiz, sakin, fazla konuşmayan ve dürüst biri idi. İlk bakışta soğuk bir yapısı göze çarpardı. Kasaya gelene hoş geldin, nasılsın, şeklinde hal hatır sorduktan sonra işine odaklanırdı.

Abuzer Kaya'dan bahsediyorum. 

Burası marketti ama bakkal gibi yazardı aynı zamanda. Her müşteri için bir sayfa açar. Her sayfanın da numarası vardı.

Evime uzak olmasına rağmen çoğu alışverişimi buradan yapardım. Benim numaram 36 ya da 37 idi.

Her yaptığım alışveriş miktarını, verdiği fişten hareketle o günün tarihiyle birlikte yazardım. 15'inde ödemeye gittiğimde ne kadar borcumun olduğunu bilirdim ve her ay borcumu kapatırdım. Ertesi gün tekrar yazdırmaya devam ederdim. 

Kasada da sürekli Abuzer Abi vardı. Belki yaşça benden küçük olmasına rağmen kendisine Abuzer Abi diye hitap ederdim.

Yazdıracağımda veya borcu kapatacağımda çoğu müşterilerin numaraları da hafızasındaydı. Numarayı söylemeden sayfamızı açardı.

Ödeme yapacağımda, Abi borcuma bakar mısın dediğimde, birkaç ay peşi sıra bendeki toplam ile defterdeki toplam tutmamıştı. Benim hesabıma göre örneğin, 3 bin lira borcum varsa 2500 lira çıktı. Hocam 2500 lira derdi. Abi, benim hesabıma göre 3000 olması gerekir. Doğrusu da bu. Siz 3000 alın derdim. Hocam, bizde borcun 2500 lira. 3000 ödemek zorunda değilsin derdi Abuzer Abi. Böyle böyle defterdeki hesaptan daha fazla ödedim.

Bir ay geldi yine borcumu ödemeye gittim. Bu sefer bendeki hesap tutmadı. Şu anda miktar aklımda değil ama bende 3000 lira borç görünürken iki katı kadar bir borç söyledi Abuzer Abi. Beklemediğim bu hesap beni şaşırttı. Abi fazla diyemedim. Moralim bozulsa da cebimde neyim varsa çıkarıp borcumu ödedim. Bir ay boyunca ayırdığım harçlığım da gitti.

İzleyen günlerde yine alışverişe geliyorum ama kafamda hala fazla ödediğim miktar var. Her zamanki şen şakraklığımı göremeyen Abuzer Abi, birkaç defa, hocam, neyin var diye sorduysa da söyleyemedim. Bir gün yine alışveriş yaptıktan sonra kasaya yanaştığımda Abuzer Abi, hocam, bugünlerde sende bir şey var. Moralin bozuk. Ne olur söyle. Yapabileceğimiz bir şey var mı? Yoksa bizden kaynaklanan bir durum mu var dedi. Bu açık çek karşısında, abi, bu ay ödediğim miktar benim hesabımdan yüksek geldi deyiverdim. Ne kadar hocam dedi. Fazlalığı söyledim. Olmaz demedi. Kasayı açtı. Söylediğim miktarı sayarak verdi. Ardından, hocam, oldu mu bu yaptığın? Kaç ay boyunca düşük yazmışsınız diye gelip bize fazla fazla verdin. Bizim hesap seninkinden fazla olunca niye söylemiyorsun. Bu senin hakkın dedi. Haklısın abi. Söyleyemedim dedim. Teşekkür ederek ayrıldım. Meteliğe kurşun atan cebim para görünce moralim de yerine geldi. (Ayrılmadan önce Abuzer Abi bana, Hocam, senin sayfanın karşısında değişik insanların alışveriş yaptığı, aynı hesaba yazdırdığı bir sayfa var. Sanırım numarayı yanlış söylüyorlar. Dalgın ve yorgun olduğumuz zamana denk geliyor olmalı. İyisi mi sana yeni numara verelim diyerek başka bir kart çıkararak yeni bir numara vermişti. Bundan sonra da hesaplarımızda bir yanlışlık olmadı.)

Ben Kahta'dan ayrıldıktan sonra beni tanıyanlara beni sorar, çok dürüst biri dermiş. Böyle olmadığım halde bu iltifat kulağıma geldiğinde beni dürüst bilen biri var diye dünyalar benim olmuştu. (Siz beni dürüst görmeseniz de beni dürüst gören biri vardı. Bunu ispatlayamam. Çünkü Abuzer Abi vefat etti. İnşallah dediği gibi olurum ya da olmaya çalışırım da öbür dünyada Abuzer Abi bana şahitlik yapar.)

İşini ibadet aşkı seviyesinde ciddi yapan Abuzer Abi'nin 2020 yılında Covid 19'dan vefat ettiğini sanal alemi karıştırırken öğrenince üzüldüm vefatına ve aramızda geçen bu anekdot aklıma geldi. Allah gani gani rahmet eylesin.

Söz Makro Marketten (Ankara merkezli Makro değil) açılmışken iki anekdota daha yer vermek isterim.

Abuzer Bey'in ağabeyi idi sanırım. Güleç yüzlü, sıcakkanlı manav reyonuna bakan galiba Osman adında bir ağabeyi vardı. Bir gün markete gelmeden önce tablacıdan dağ armudu almıştım. Marketin içine poşetle girmeyeyim diye siyah poşetteki armudu dış kapının önünde uygun bir yere koydum. Alışverişi yapıp çıkarken koyduğum armudu yerinde bulamadım. Baktığım yere bir daha baktım. Bendeki bu telaşı gören Osman Abi, hocam ne arıyorsun dedi. Şuraya başka yerden aldığım armut poşetini koymuştum. Bulamadım dedim. Kaç kiloydu hocam dedi. Önemli değil dedimse de ısrar etti. İki ya da üç kaç kilo ise söyledim. Kasadaki güzel armuttan ne kadar dedimse tartıp vermişti. Yaşıyorsa kulakları çınlasın. Vefat etti ise Allah rahmet eylesin. Bu arada kaybolan armudumdan iyi idi bana tartılıp verilen armut.

Kahta'da iken örgü makinası almıştım. 2000 öncesi enflasyonlu hayatta ayakta tutunmak için eşim patik örerdi. Ördüğümüz bu patiklerden numune getirdim. Abuzer Abi, burada satabilir misiniz dedim. Olur hocam, şuraya koy. Sen ördükçe getir. Satılsın dedi. Patik bittikçe yerine yenisini getirirdim. Saymadan hocam kaç tane getirdin derler, parasını verirlerdi. Bunu yaparken de hiç kar almadılar. Allah kendilerinden razı olsun.

Bu vesileyle Kahta'daki anılarımdan bir kısmını tazelemiş oldum. Tüm Kahta'ya  kucak dolusu selamlar. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde