Ana içeriğe atla

Ne İsteyeceğimi Biliyorum *

Yazıma hepinizin bildiği Timur ile Nasrettin Hoca fıkrası ile başlamak istiyorum. Sadede de sonra geleceğim.

Timurlenk, Nasrettin Hoca‘nın bulunduğu şehre bir fil hediye etmiş. Fil, şehirde bağ, bahçe ne var ne yoksa silip süpürmüş. Bununla kalsa iyi, şehirdekiler fili beslemek için ambarda, kilerde ne varsa tüketmişler.

Bakmışlar ki böyle olmayacak, şehrin ağaları Nasreddin Hoca’ya gelerek: "Aman hocam nedir bu filden çektiğimiz. Hünkâr seni dinler. Hünkârla konuş da şu fil belasını başımızdan alsın." demişler.

Hoca; sakalını sıvazlayıp bir yol düşünmüş ama bulamamış. "Hadi o zaman hep beraber gidelim Timur’a: Bu fil başımıza dert oldu, geri almanızı rica ediyoruz diyelim, en iyisi böyle olacak" demiş.

Hoca önde, ağalar arkada, huzura çıkmak için yola düşmüşler. Otağın kapısına gelindiğinde hoca, durumu tekrar görüşmek üzere arkasına dönmüş bakmış bir de ne görsün, ağalardan eser yok, arkasında in cin top oynuyor.

Hoca, "Ben yapacağımı bilirim size. Hem söz verirsiniz hem de kaçarsınız ha" demiş.

Timur, bir süre sonra Hoca’yı huzuruna kabul etmiş ve aralarında şu konuşma geçmiş.

Hayırdır Hoca, yine ne istiyorsun?

Devletlim, şehrin ağaları beni size ricaya gönderdiler. Hediyeniz olan filden çok memnun kaldılar. Garibim yalnız kalıyor bir tane daha fil istiyoruz.

Hay hay! Ne demek hoca. İstediğiniz fil olsun. Var git müjdeyi hemen ver.

Nasreddin Hoca, otağın kapısından çıkınca, ağalar hemen hocanın etrafını sarmış. "Müjde bekleriz Hoca, fil ne zaman gidiyor?" demişler.

—Alın size müjde, dişisi de yarın geliyor, demiş Hoca. (haberturk.com/esra-sasmaz)

Gelelim gündemimize. Malumunuz hayat pahalılığından başımız dertte. Zam üstüne zam görüyoruz bugünlerde. Akaryakıta aşağı yukarı gün aşırı zam geliyor. Zaten akaryakıta zam geldi mi her şeye zam geliyor. Gelen zamlar da öyle böyle değil, insanın cebine dokunur türden. Gördüğüm kadarıyla özel sektörün, devlet kurumlarının elinde zamdan başka bir sermaye yok. Bugünden yarına bu zamların duracağı da ufukta görünmüyor. Herkes bu durumdan şikayetçi ve dertli. Kapalı kapılar ardında bu derdini dile getirenler, dışarı çıkınca ağızlarını bıçak açmıyor. Çünkü kim ağzını açsa, korumacı ve savunmacı ekip konuşanların ağzına lafı tıkıyor. Aslında dediklerine kendileri de inanmıyor ama dedim ya korumacı refleksle hareket ettiklerinden gülünç duruma düşüyorlar ama bunun farkında değiller. Bence bu atmosferde sussalar, dertlenen insanı dinleyerek haklısınız, diyebilseler daha erdemlice hareket etmiş olurlar. Neyse bu da ayrı bir konu.

Biz gelelim fıkraya, fıkradan hisse almaya. Bir gün bana gelip şu zamlarla ilgili derdimizi üst mercilere anlatalım, bize eşlik edin, başı da siz çekin derlerse, onların önünde üst makamlara gitmeye hazırım. Üst makama varıncaya kadar ardımda kimse kalmazsa, ben de Hocanın dediğini yapacağım. “Efendim, zamlardan çok memnunuz. Daha fazla zam istiyoruz” diyeceğim. Başka isteğin var mı denirse, “Efendim, korumacı refleksle hareket edenler var. Bunların gördüğüm kadarıyla durumu iyi ve tuzları kuru. Bu hayat pahalılığı bunlara dokunmuyor. Bu kardeşlerimiz gelen zamlardan daha fazla nasiplensinler. Böyle bir çalışma yaparsanız, memnun olurum” diyeceğim.

*22/01/2022 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde