Ana içeriğe atla

Sebep Sonuç İlişkisi

Oğlum, Türkçe sorularında yanlışların hep sebep sonuç ilişkisinden.

Evet, baba. Bu sebep sonucu bir türlü çözemedim.

Aslında en kolay sorular.

Örnekler üzerinden daha iyi anlarım. Birkaç örnek verebilir misin?

Mesela, kar yağdı diyelim. Bu kar bir sonuçtur. Şimdi iş sebebi bulmada.

Tamamen bir hava olayı.

Değil. Kışlık kalınları giydiğimizden. Buradan hareketle kalın giydiğimiz için havaların soğuduğu sonucuna varabiliriz. Yani kışlık sebep, kar sonuçtur. 

Hayret bir şey. 

Hayrete gerek yok. Yağmur da öyledir. 

Nasıl yani? 

Şemsiyeyi açtığımızdan dolayı yağmur yağıyor. O zaman şemsiye sebep, yağmur sonuçtur. 

Anlayamadım. Bir de içecekten örnek verir misin? 

Veririm tabi. Benim için çocuk oyuncağı. Çaydanlık sebep, çay sonuçtur. 

Şaka yapıyor olmalısın. 

Niye şaka yapayım evlat. 

Ama bu verdiğin örneklerin bilimle bir alakası yok. Öğretmenlerim böyle anlatmıyor üstelik. 

Oğlum, bilim yanılamaz mı? Bilim dediğin insanın bulduğu bir şey değil mi? Atom parçalanamaz dediler. Atom parçalandı. Öğretmenlerine gelince, onlar ne anlar eğitim ve öğretim işlerinden. Onlar tahtaya yazıp yazıp silmekle ömür tüketiyorlar. Hayat okuldan ibaret değil. Dışarı çıksınlar bakalım. Hayat öyle mi? Baban ise hayatın içinden, hayatın kitabını yazarak gelmiş adamdır. O yüzden boş ver öğretmenlerini. Onlara şu an ki döviz kurunu sorsan hepsi farklı ve yuvarlak cevap verirler. Birinin dediği de diğerini tutmaz. 

O zaman senin tecrübe edinerek yazdığın hayat kitabına göre gidersem, sınavlarda sebep sonuç sorularından sıfır çekerim. 

Problem değil. Hayat bedel ödemektir. Hayat mektebinin yanında senin sorulardan sıfır çekmenin ne önemi var. Varsın sıfır çek. Yakındır MEB bakanı olmam. Tüm ezberleri bozacağım. Sebep sonuç ilişkisine de kendi kafama göre bir ayar verdiririm. Sen şimdilik diren ve sabret. Bu mücadeleyi kazanan biz olacağız. Bilim adına bilim adamı geçinenlerin tüm bildiklerinin çöpe atılması yakındır. 

Baba, sen her şeyden böyle mi anlarsın? 

Ne yalan söyleyeyim. Bir ekonomiden anlamazdım. Onu da bir büyüğüm sayesinde öğrenmiş oldum. Öğrenmenin yaşı olmazmış dedikleri bu olsa gerek. 

Sebep sonuç ilişkisi konusunda bugünlerde epey bir televizyon izlediğin anlaşılıyor. 

Ne sakıncası var. Tüm bilgi benim yitiğimdir. Nereden bulursam alır kullanırım. 

Peki baba. Sen yitiğini aramaya devam et. Ne olur, benim bilmek zorunda olduğum sebep sonuç ilişkisine karışma, olmaz mı? 

Sen bilirsin. Sana da iyilik yaramaz. 

Tamam baba. İyiliğin kendine kalsın. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde