Ana içeriğe atla

Çarşı Yolunda

Çarşıya gitmek için yola çıktığımda bir kızımızı marketten gelirken gördüm. Alışverişini yapmış, kulağına kulaklığını takmış. Poşeti eline almış, evine doğru gidiyordu. Poşet şeffaf olduğu için poşetin içinde ne aldığı görülüyordu. Dikkatli baksan poşetin içindekileri sayabilirsin. Üç-dört domates, 5-6 kadar kıl biber, bir de iki ekmek.

Poşette iki ekmek olduğuna göre belli ki kalabalık bir aile değil. Domates ve biberin sayılacak kadar az olması dikkat çekici. Şu anda sezonu olmadığı için bu sebzeler çok pahalı olabilir ya parası bu kadarına yetti ya da ailenin sayıyla alma prensibi var. Sebep her ne ise bugünü kurtarmış görünüyorlar. Yarına Allah kerim.

*

Anıt'ın orada karşıdan karşıya geçmek için bir anne, birbirine çok benzeyen yaşıt iki kız kardeşten biri, ateşli ateşli ana dili gibi Arapça konuşuyor. Dikkatimi çeken annenin yüzünde peçe var ve çarşaflı. Kızlar da çarşaflı ama yüzlerinde peçe yok. Belli ki bu Suriyeliler de bizimkilere benzemiş. Bizde de anne tepeden aşağıya kapalı, kızları açık aile yapısı son yıllarda yaygınlaştı. Çocuklar söz mü dinlemiyorlar, anneler biz yandık siz bari kendinizi kurtarın bu giyimden mi diyorlar? Burası muamma. Belli ki düne göre kuşak çatışmasındaki makas bundan sonra daha da açılacak.

Yeniden Suriyeli aileye gelirsek, annenin yüzünde peçe var, ikiz olmaları yüksek ihtimal olan kızlarında ise peçe yok. Takarlar veya takmazlar. Bu bir tercih meselesi. Yalnız niye anne takıyor da kızları takmıyor? Sebebi hikmetini kendileri bilir ise de bana garip geldi. Bence ne anne ne de kızları peçe takmamalı. Eğer takacaklarsa, peçe annelerinde değil de kızlarında olmalıydı. Çünkü peçeden maksat yüzün erkeklere gösterilmemesi ise anneyi alan almış, satan satmış. Başı bağlı biri. Kızların ise sahibi yok. Acaba, benim başım bağlı. Kızlarıma ise talip lazım. Yüzlerinde peçe olmamalı ki görücü gelsin maksadı gözetiliyor olabilir mi? Öyle ya, yüzü kapalı birinin kim olduğunu, nasıl bir çehresi olduğunu görmeden kim, niye talip olsun. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde