Ana içeriğe atla

Karda Yürüyüşüm

18 Aralık 2021 akşamında, hafif hafif yağmaya başlayan kar, sabah gözleri açtığımızda yerleri doldurmuş, her yeri bembeyaz yapmış gördük.

Kahvaltıyı yaptıktan sonra karda biraz yürüyüş yapayım diyerek giyinip çıktım. Hala da ince ince yağmaya devam ediyor.

Yürüyüş için ana caddeleri takip etmedim. Çünkü kaldırımlar karla kaplı. Yollarda ise sürekli araçlar gelip geçiyor. Cadde büyüklüğündeki ara sokakları tercih ettim. Tek tük geçen araçların açtığı teker izini takip ederek yürüdüm. Arkamdan veya önümden araç geldikçe sağa sola çekilip hepsine yol verdim. Baktım böyle yürünmeyecek. Evliya Çelebi Parkına geldim. Niyetim oranın parkurunda yürümek. Ne de olsa parkurdan araç geçmiyor. Belki benden önce parkurdan biri yürümüştür. Sağ olsun bir kişi yol açmış. Bir sevindim bir sevindim.

Başladım yürümeye. Kendi halimde yürüyorum. Ama yürümek ne mümkün. Parkurda ne kadar yürüyen varsa çoğunluğu tersten geliyor. Parkurda yolun tersi mi olur demeyin. Belediye okla ne taraftan yürüneceğine dair ok işaretiyle göstermiş. Bunu da sair karsız zamanlardan biliyorum. Hoş, diğer zamanlarda da tersinden yürüyenler olurdu ama kar olmadığı için ben sağdan sağdan yürüyüp geçip gidiyordum. Yürümelerinden geçtim. Hepsine kenara çekilip ben yol verdim. Küçüğü de aynıydı, büyüğü de. Çünkü hiçbiri istifini bozmadı. Bu adam bu yaşta ayakkabısına kar girme riskine rağmen kenara çekildi, biraz hızlı hareket edelim demedi. Yol vermeme rağmen bir Allah’ın kulu teşekkür de etmedi. Niye teşekkür etsinler ki. Benimki de laf. Onlara yol vermek benim görevim zira.

Yürürken tek sorunum tersinden yürüyenler değil. Önümden gidenler de sorundu. Yürümüyorlar kardeşim. İnan kaplumbağa onlardan hızlı gider. Baylar ve bayanlar, yürüyüşe değil, gezintiye çıkmışlar. Müsaade eder misiniz desem, nere çekilecekler? Sonra ayak basılmamış ve kürünmemiş yere niye bassınlar, niye ayaklarını kara belesinler. Arkadan vursan, suçlu olursun. Sağdan geçsen, trafikte sağlamak yasak. Sol bana göre değil. Onlara ayak uydursam, o şekil yürüyüş bana ancak kilo aldırır. Mecburen uygun bir yerden kaldırıma inip önlerine geçiyorum. Bir de parkurun içinde kartopu oynayanlar var. Yolu meşgul etmeseler, her zaman yağmayan bu karda kartopu oynayarak felekten bir gün çalsınlar. Kendilerine doğru gelmeme rağmen bakıyorlar sadece. Hiç istiflerini bozmuyorlar. Bu bakış normal bakış değil. Bilin ki bu bakış, bir trene bakış. Bu kadarla kalsa iyi. Yine güzergahı işgal edenlerden birkaçı da o kadar geniş parkı bırakıp tek kişinin geçebildiği ayak izine durup fotoğraf çekiniyorlar. Bunlar da aynı. Çekilip az sonra poz verelim demiyorlar. Hele bir tane bayanı annesiyle beraber foto çekinirken kaç defa gördüm kaç defa kaldırıma inip yürüdüm, inanın sayısını unuttum. Bu fotoğraf arşivi oluşturanların da ters yoldan geldiğini herhalde söylememe gerek yok.

Bu karda yürüyüş hem böyle sıkıcı mı geçti? Hayır. İki gidip bir fotoğraf çekip beni her defasında durduran hanımefendi beni bir defa daha durdurdu. Bu sefer fotoğraf için değil. “Beyefendi, sizin kaçıncı tur oldu bu” dedi. Saymadım, kaç tur olduğunu bilmiyorum dedim. Bir maşallah çekişi vardı ki görülmeye değerdi. Bu iltifat rüşveti sayesinde ona olan kızgınlığım geçiverdi. Demek ki foto çektirirken sadece fotoya odaklanmamış, benim yürüyüşüme hayran kalmış. Yürüyüşüm esnasında zaman zaman sırtımdaki paltoyu çıkarıp sol koluma almıştım. Mevsime ve havaya uygun sıkıca giyinmiş bir genç, “Amca, bu soğukta paltonu niye çıkardın? Üşütürsün bak” dedi. Teşekkür ederim deyip yoluma devam ettim.

Az daha gittim. Ne kadar yürümüşü diye saatime baktım. Bir saatten fazla yürümüşüm. Kaç adım yürümüşüm diye sayacıma baktım. O da 11 bini geçmiş. Benden bu kadar deyip ekmeğimi alıp eve yollandım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde