Ana içeriğe atla

Oğlum, Kur'an ve Sünnet Yolunda *

—Evlat, işlerin nasıl?

—Daha iyi olacak baba.

—Kötü o zaman.

—İyi diyelim, iyi olsun.

—İyi olacak dediğine göre mevcut durumunu düzeltmek ve geliştirmek için ne düşünüyorsun?

—Bir karar verdim. Bundan sonra Kur’an ve sünnet çizgisinde hareket edeceğim.

—Tebrik ederim. Yalnız…

—Yalnız derken?

—Biraz geç kalmadın mı? Bu yaşa geldin, bu kadar yıl geçirdin.  Kur’an ve sünnet yeni mi aklına geldi? Hangi dağda kurt öldü?

—Nereden başlarsak kâr değil mi?

—Kâr olmaya kâr da senin ki biraz geçmişi hoyratça kullanıp bir ayağı çukura girince cami-cemaate katılmaya benzemiş. Neyse geçen geçti. Peki, bunu yapabilecek misin?

—Niye yapamayayım baba? Burada önemli olan niyet beyanı değil mi? Niyet halis ise arkası gelir.

—Niyet önemli elbet. Hatta her şeyin başı denebilir. Ama bil ki cehennemin yolları iyi niyet taşlarıyla dolu. Ayrıca niyetinin ne kadar halis olduğu da sözünü eyleme geçirince belli olur.

—Eyleme geçireceğim, bana inan.

—Her ne kadar niyet önemli ise de bu beyanı uygulamaya koymak için plan, program ve bunları yapacak ekibin olması lazım. Var mı böyle bir hazırlığın?

—Yok, ama olacak. Şimdilik söz aşamasındayım.

—Bak evlat, laf ile peynir gemisi yürümez. Bana -cek, -cak edebiyatı yapma. Daha ortada ne plan var ne program ne de ekibin.

—Olacak dedim ya baba.

—Şimdiki çalıştığın ekibinle mi yapacaksın bunu? Öyleyse yandık.

—Ne varmış ekibimde?

—Ekip demeye bin şahit lazım. Sen bunlara ekip mi diyorsun? Etrafın; senin kuyunu kazan, senden nemalanan, seni aşağıya doğru çeken, seni yanıltan, yüzünü ağartmayan, sadık gibi görünen, inisiyatif alamayan, daha önce başkasının artığı olan, emir eri tiplerle dolu. En ufak bir sıkıntında gemiyi ilk terk edecekler bunlar. Ama bunları sen istedin. Özellikle seçtin. Çünkü yaşa padişahım demeleri ve başlarını sallamaları hoşuna gitti. Sana yol gösterecek, senin yükünü alacak, yanlışlarına fren olan kişileri ise şu ya da bu şekilde uzaklaştırdın. Çünkü gerçeklerle yüzleşmek istemedin. Aslında gerisin geri gitmenin en önemli sebebi de bu. Neyse bu da ayrı bir konu. Yeniden konuya dönelim. Hangi alanda nassa uyacaksın?

—Faiz konusunda.

—Ya diğerleri?

—Diğerleri derken?

—Çünkü nass sadece faizi yasaklamıyor. Başka yasaklar da var. Ayrıca nass sadece yasaklardan ibaret değil.

—Ne gibi?

—Örneği çok. Ama birkaç tane söyleyeyim. Emaneti ehline vereceksin. Ehliyet ve liyakate göre alım yapacaksın. Adil olacaksın. Hata yaptığın zaman bu hatanda ısrarcı olmayacaksın. Hata ve yanlışlarından dolayı Allah beni affetsin demen yeterli değil. Bu hatandan etkilenen mağdurlar varsa onlar için de gerekeni yapacaksın, onların gönüllerini alacaksın. Nazik ve kibar olacaksın. İstişareye önem vereceksin. Burnunun dikine gitmeyeceksin, kibirli olmayacaksın, tevazuu elden bırakmayacaksın gibi. Yani bir konuda nass varsa hepsini yerine getireceksin ki bir anlam ifade etsin. İşine geleni alıp işine gelmeyeni görmezlikten gelmeyeceksin. Bir de nassı emellerine alet etmeyeceksin. Onu elinde kullanabileceğin bir aksesuar olarak kullanmayacaksın. Şayet kullanırsan insanları dinden de soğutursun.

—Faize gelirsek.

—Faizden uzak durmak istemen güzel. Her türlü faizli muameleden kaçınmak lazım zira. Yalnız neden şimdi?

—Şimdi aklıma geldi.

—İyi de daha önce niye aklına gelmedi? Neyse. Peki, başarabilecek misin? Buna hazır mısın? Bunun önünü arkasını düşündün mü?

—Başaracağım elbet. Zira bunun mücadelesini vereceğim.

—Evlat mücadele vereceksin. Zira mücadelesiz olmaz.

—Hazır mısın derken?

—Evlat, o kadar kredi aldın, borç aldın. Bu borçları zamana ve yıllara yaydın. Yani borç paçandan akıyor, ödeme zorluğu çekiyorsun. Şimdi bu borç aldıklarına ben faizini ödemiyorum diyebilecek misin? Haydi dedin, el adama ne der. Tefe koyarlar adamı. Sonra işini yapman için sana sermaye lazım. Bu sermayeyi nereden bulacaksın? Bu enflasyonlu hayatta sana kim faizsiz borç verir? Kardeş kardeşe vermez bu devirde. Kendi kendine yetsen, bir başkasına borç verecek kadar zengin olsan, gelirin giderinden fazla olsa, eh diyeceğim. Şimdi sıfırı tüketince mi buna sarıldın demezler mi adama. Sonra bu niyetini, imkanların daha iyi iken niye yapmadın? Zira bu işi yıllardır yapıyorsun. Yeni başlamadın ya.  Faizin yasak olduğunu yeni mi öğrendin yoksa? Bence niyet önemli ama niyet her şey değil. Üstelik alacağın bu kararın sadece seni bağlamayacak. Aileni ve işinden ekmek yiyen herkesi etkileyecek. Bunun getirisi nedir, götürüsü nedir, sonuçları ne olacak, zamanlaması uygun mu? Tüm bunları maslahat yönünden düşünmende fayda var.

*04/12/2021 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla "Neden Şimdi" başlığıyla yayımlanmıştır. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde