Ana içeriğe atla

Hayat Garantili Projelerim *

Gündeme dair yazılar yazıyorsunuz. Siyaseti de es geçmiyorsunuz. Bu da siyasetle ilgilendiğinizi gösterir. Sanki siyasete göz kırpıyor gibisiniz. Genelde eleştirel yaklaşıyorsunuz. Bu yolu seçtiğinize göre yani eleştirdiğinize göre çözüm yollarını da biliyor olmalısınız. Farz edin ki ülke yönetimini ele aldınız. Ülkeye dair ne gibi öneri, çözüm ve projeleriniz var?

Halihazırda proje üretmeye kalkmam, doğmamış çocuğa don biçmek gibidir. Hele ülke yönetimi bana bir teslim edilsin, ne yapacağıma sonra bakarız.

Olur mu öyle şey. Proje olmadan, çözüm önerileri olmadan siyasete soyunulur mu?

Niye olmasın. Senin ki de laf yani. Dediğinden, gören de bu ülkede oturmuş bir devlet yönetimi var sanır. Bizde kervan yolda düzülür denir. Ben de kervanı yolda düzeceğim. Bu düzme esnasında çoklarının canı yanacak, ülkenin anası ağlayacak ama bu uğurda binlerce can feda.

Ciddi söylüyorum.

Hiç şaka yapar tarafım var mı? Ben de ciddiyim. Ben öyle derinlemesine düşünmem. Anlık, günlük proje ve çözüm üretirim. Ortaya sorun çıktı mı, o an çözüm üretirim. Akşamında da vazgeçerim.

Ama devlet bundan zarar görmez mi?

Bu devlet ve içinde yaşayan halk, siyasilerin her türlü macera ve serüvenine dayanmış, hala ayakta ise demek ki acı ve dertlerle bezenmiş ve sınavı hakkıyla geçmiştir. Üzerlerinden tır geçse fark etmez. Benim çözüm önerilerim de onlara vız gelir. En kötü ihtimalle, bu da öncekiler gibiymiş denir. Başkasını denemeye kalkarlar, tabi beni yerimden edebilirlerse. Yeni gelenden de sıdklarını sıyırırlar, başkalarına yönelirler. Unutma ki bu ülke halkı deneme tahtasıdır. Bunlara gelen vurur, giden vurur ve ceremesini kendileri çeker. Bu da biz siyasilerin suçu değil, olsa olsa kaderleri böyledir.

Neyse demagoglukta üstüne yok. Mevcut siyasileri aratmıyorsun. Şimdi sadede gelelim. Mesela ülke yönetimine geldin. Şu anda müzmin sorunumuz ekonomi ile başımız dertte. Ekonomiye dair önerilerini alabilir miyim?

Seve seve. Ekonomi tam bana göre. Zira çocuk oyuncağı. Hani kitabını yazdım denir ya öyle bir şey. Anlamadığım yok anlayacağın. Her alanın piri olduğum gibi ekonominin de piri benim. Ekonomi dediğin denizden bir katre. Ben hayatın kitabını yazmış adamım.

Tamam, övünmeyi bırak. Seni bir başkası övsün. Ekonomiyi nasıl düzelteceksin?

Elimde bir formül var. Bunu da bu yaşımda yeni öğrendim. Bu öğrendiğimi tatbik edeceğim.

Nedir o formül?

Garantili formül.

Mesela?

Hayata dair her şeye garanti vereceğim. Tebaam benimle gurur duyacak, hatta yaşa, var ol diye hep benden konuşacak.

Mesela dedim.

Kimin ne isteği olursa ona garanti vereceğim. Tüm bunları yaparken de mücadeleyi elden bırakmayacağım. Mesela, biri dese ki ben paramı faize yatıracağım. Al sana garanti. Üstüne de kur garantisi vereceğim. Bu deneme işe yaramazsa enflasyon garanti vereceğim. Adam iş yeri mi açacak. Riskten mi korkuyor. Aç bu dükkanı. Kârın benden diyeceğim. Adam, kaza yaparım diye arabaya mı binmek istemiyor. Ona kaza yapmama garantisi vereceğim. Arabam var ama yakıtım yok diyene; bin, gez, dolaş, yakıtın benden diyeceğim. Demem odur ki idaremde herkese iş, herkese aş, herkese para garantisi vereceğim. Kısaca hayatlarına garanti vereceğim.

Parayı nereden bulacaksın? İşsizliğe çare olabilecek misin?

Para en kolayı. Emrimdeki darphane üç vardiya çalışacaktır. 7/24 para basılacaktır. Öncelikli olarak 500 ve bin liralık banknotlar piyasaya süreceğim. Sonrası Allah kerim. Para basma işine çok adam lazım olacak. Buraya alacağım işsizlerle işsizliği çözeceğim. Hiç işi olmayan, içeride para tomarlarını eline alıp saysın dursun. Sayılanı bir daha saysın.

Para basınca enflasyon azmayacak mı?

Azarsa azsın. Enflasyon bu. Bir bakmışsın çıkmış, bir bakarsın inmiş. Sonra enflasyon bu ülkenin hep sorunu. Kim çözmüş ki ben çözeyim. Görevi devrederken dikili bir ağacım olarak haleflerime bunu devretmek isterim. Biliyorsun, devlette devamlılık esastır.

Senden korkulur.

Korkmakta haklısın. Sadece benden değil, tüm siyasilerden korkmalısın. Ki korkunun ecele faydası yok. Ölürseniz, kurtulursunuz. Ölmemek için direnirseniz, size sürünme garantisi veriyorum.

Bu işten kurtuluş yolu yok mu?

Madem beni seçtiniz. Sandıktan ben çıktım. Önünüze sandık gelinceye kadar dayanacaksınız. Sandığa kadar her istediğimi yaparım. Çünkü sandık demek her şey demektir. Yalnız, benden kurtularak şükretmeyin. Çünkü benden sonra gelecek olan da ananızı ağlatmaya devam edecek. Hasılı biz siyasiler keyif çatacağız, ceremesini hep siz çekeceksiniz. Dünyanın düzeni bu. Ben bu düzeni değiştiremem. Size tavsiyem, beni değiştirmeye kalkmasanız, iyi olur. Zira ben tecrübeliyim. Benden sonra gelecek olan bu işe sıfırdan başlayacak. Bu, acemi kasabın elinde koyunun işkence çekmesi demektir. Siz siz olun, bu dünyanın, olmayan kurulu düzenine çomak sokmaya kalkmayın.

*07/01/2022 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde