Çitgöl-Eynal yolculuğunun Eynal etabından çıkmıştım ki bizim oğlan, gelirken dondurma alır mısın dedi. Yapma evlat, nereden alabilirim, buralarda dondurma ne gezer. Kır bayır yürüyorum gündüz vakti. Neyse, kaldığımız yere gelince oradan alayım, ama beğenir misin bilmem. Karışmam sonra dedim.
Dedim ama içim cız etti. Çünkü tüm hesabımı sadece kiraladığım daireye ödeyeceğim paraya göre yapmıştım. Başka da masraf yapmayacaktım. Ama oğlan istedi, almazsam olmazdı. Zaten nazla şifayla gelmişti yanımıza. Yarın, kırk yılda bir dondurma istedim, onu da almadın. Nasıl babasın dedirtmemeliydim.
Bir elli dakika yürüdükten sonra kaldığım kaplıca mıntıkasına giriş yaptım. Dondurma alıp öyle gideyim eve dedim. Zira somurtursa çekemem bu yaştan sonra. Ama nereden almalıydım. Geçen akşam piknik bölümünde dondurma satan biri vardı. Hangi marka diye sormuştum. Kendi yapımı, bir tat demişti. Fiyatı da 40 lira imiş.
Tam buraya yönelmiştim ki aklıma kafeterya/restorant geldi. Hem kaplıca içinde hem belli güzergahlarda boy boy reklamını yapıyordu. Burada da dondurma olmalıydı. Hem burada Maraş usulü marka dondurma bile olabilirdi. Üstelik hizmette de sınır yoktu gördüğüm kadarıyla. Nereden mi biliyorum? Geçtiğimiz akşamlardan birinde, bir arkadaşla buluştuktan sonra söğüt gölgesi diye soluklanmak için oturduğum yer vardı ya. İşte burası da kafeteryaya aitmiş. Bir on dakikada üç defa bir şeyler alır mısınız diye gelmişlerdi.
Girdim, dondurma var mı dedim. Arka tarafta var dediler. Arka tarafa geçtim. Kimsecikler yoktu. Beklerken biri geldi. Nerenin bu dondurma, markası ne dedim. Bilmiyorum dedi. Fiyatı kaç dedim, bilmiyorum dedi. Sorup geleyim dedi. Başkası geldi. Marka söylemedi. Kilosu 40 lira dedi. Bir yarım kilo alayım, şu iki çeşitten olsun dedim. Sipariş verdiğim gitti. Bir başkası geldi. Aynı şeyi ona da söyledim. İçeri geçti. Önce bir terazi getirdi. Sonra tekrar içeri geçti. Neye koyacağını düşündü. Epey bir kap aradı. Sonunda şeffaf, plastik bir kap getirdi. Önce boş kabı terazinin üzerine koydu. Darasını aldı. Sonra külaha dondurma koyar gibi koymaya başladı. Birkaç koydu, bir tarttı. Sonra tekrar koymaya devam etti. Tekrar teraziyi söylemeyeyim. Ardından öbür çeşitten koydu biraz. Bu durum böyle epey bir devam etti. Sonunda tekrar tarttıktan sonra ağzını kapattı. Bir başkası geldi, kaşık ister misin dedi. İyi olur, üç tane olsun, bir üç tane de külah verin dedim. Poşetin içine koyarlarken size ıslak mendil getirelim dediler. Teşekkür edip ayrıldım.
Bir yarım kilo dondurma için bir 20 dakika beklettiler, acemiliklerini benden çıkardılar ama gördüğünüz gibi hizmet güzeldi.
Dondurma nasıl derseniz, sormayın. Dondurma demeye bin şahit ister. Bu arada dondurma dondurma diye tutturan oğlan da beğenmedi. Hem ağzımızın tadı bozuldu hem de olan benim hesapta olmayan paraya oldu. Birbirimize ikram edip durduk. Aman siz siz olun. Kaplıcanıza girin, şifa bulun ama dondurmayı yörenizdeki dondurmacıdan alın. Ama çocuğa laf anlatamıyoruz derseniz, çocuk getirmeyin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder