Ana içeriğe atla

U Dönüşü Yönünden Siyasiler *

“Karayollarında taşıtla belli bir doğrultuda giderken U harfi biçiminde dönerek geldiği yöne gidişe” U dönüşü deniyor. Bir yola yanlış girmişsek ya da gideceğimiz yer, yolun karşısında kalmışsa bu U dönüşlerini kullanırız ve bu dönüşler gerçekten bir nimettir. Değilse git babam git.

Şehir içinde çoğu kavşaklarda bu U dönüş işareti, kırmızı daire içine alınmış ve üzerinde kırmızı tek çizgi varsa bu kavşakta U dönüşü yasak demektir. Bu durumda çaresiz gideceksin. Nereye kadar? Nerede U dönüşüne izin verilmişse ta oradan dönüp geleceksin. Bu da km’lerce yol demektir.

Her ne kadar U dönüşleri bir nimet olsa da bazı kavşaklar var ki buralarda U dönüşüne izin vermemek de bir nimettir. Çünkü U dönüşü yapan bir araç karşı yoldan gelen trafiği tehlikeye atabiliyor ya da araç geçişine 10 saniye izin verilmiş bir kavşakta bir aracın U dönüşü yapmaya kalkması, arkadaki araçların ikinci bir ışığa yakalanması demektir. U dönüşü yasak olmasına rağmen yasağı dinlemeyip dönmeye kalkan araçlar, çoğu zaman bir manevrada dönemiyor, ikinci hamle yapması gerekiyor. Bu da trafiği tehlikeye atmanın yanında aynı zamanda trafiği de kilitliyor. Bu da demektir ki U dönüşü yasağının var bir hikmeti.

Karayollarında görmeye alışkın olduğumuz, zaman zaman kullandığımız, çoğu zaman da yasağa takıldığımız U dönüşlerini bir tarafa bırakalım. İnsanların yaptıkları U dönüşlerine bir bakalım. İnsanlar U dönüşü yapıyor mu? Yapıyor. Yapmalı mı? Eğer gittiği yol yanlış ise U dönüşü yapması kadar doğal bir şey olamaz. Çünkü değişim ve gelişim bunu gerektirir. Bu hatadan dönmek insan için bir erdemdir. Ama bu hatanın erdem olabilmesi için kişinin “Bu konuda, geçmişte şöyle düşünüyordum. Şu andan itibaren bu görüşümü şu şekilde değiştiriyorum” diyebilmesidir. Bu şekildeki yani hatadan dönme anlamına gelen U dönüşlerine saygım vardır.

Saygı duymadığım U dönüşleri ise özellikle siyasilerimizin çok başvurduğu dönüşlerdir. Hata yapıp da yanlış yapmışım, bu yanlışı terk ediyorum, diyen siyasiye de saygı duyarım. Fakat böyle diyen siyasiyi maalesef ben pek görmedim. Ama şöylesini çok gördüm: Dün dediğini bugün değiştiren, değiştirdiğini kabul etmeyen, önceki fikrini hatırlatana kızıp gürleyen, siz de geçmişte bunu çok yaptınız veya senin bu soruyu ne amaçla sorduğunu biliyorum diyen; siyasi rakiplerine demedik laf ve hakaret bırakmayan sonra da hiçbir şey olmamış gibi ortaklık yapan veya ittifak kuran çok siyasi bilirim. Yüzüne baka baka benim geçmişten beri fikrim budur bile diyebiliyorlar. Geçmişte “Dün dündür, bugün de bugündür” şeklinde Demirel’e atfen söylenen ve eleştiri konusu yapılan bu söz maalesef siyasilerin ortak malıdır. Can simidi gibi yetişiyor kendilerine. Siyasilerin geçmişten günümüze yaptıkları bu U dönüşlerinden büyük hacimli bir kitap ortaya çıkar.

Diyelim ki geçmiş siyasiler bu U dönüşünü yapmışlardır. Bu U dönüşlerini ortaya çıkarmak için geçmiş gazete nüshalarını taramak gerekiyordu. Bu da zor ve emekli bir iş idi. Günümüzde ise söylenen her söz her yazı dijital ortamda var. Bir kişi hakkında, “dün ne söylemiş, bugün ne söylüyor” şeklinde bir araştırma için bir tuş yeterli. Kişinin cemaziyülevveli geliveriyor ekrana. Durum böyle iken siyasilerimiz hala bu yola yani U dönüşüne niçin başvuruyorlar? İnanın çok anlamış değilim.

*30/08/2021 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde