Ana içeriğe atla

Hareketlerin Dünü Bugünü *

Yaşadığım tecrübe bana şunu gösterdi ki düşüncesi, fikri, zikri, siyasi, din ve dünya görüşü iktidar olan ve iktidar olamayan tek tip insan vardır ve bu tip ikiyüzlüdür. Bu tipin ortak özelliği; makam, mevki, statü, güç ve iktidar elde edemediği zamanki tavrı ile her türlü gücü ele geçirdiği zamanki tavrının farklılık göstermesidir.

Fikir ve düşüncesi iktidar olamayanlar yani söz sahibi olamayanlar;

Düşüncelerinde ve savunduğu değerlerde çok samimidirler. Çünkü daha işin başındalar ve çok küçükler. 

Ülkenin kurtuluşunun kendi fikirlerinin iktidar olmasında olduğuna kendilerini inandırmışlardır. Başkasını da buna inandırmak için ikna yöntemiyle var gücüyle arı gibi çalışırlar. Uğruna mallarını, mülklerini ve bedenlerini ortaya koyarlar. Gezmedik kapı, dolaşmadık il, ilçe, belde ve köy bırakmazlar.

Çok dürüsttürler. 

Eleştiriye açıktırlar.

Demokratiktirler.

İdealisttirler. 

Farklı fikir ve görüşlere hoşgörülüdürler. Alabildiğine nazik, kibar ve sabırlıdırlar. Biz iktidar olduğumuzda herkes inancında, fikrinde hür olacak. Düşüncesinden dolayı kimseye baskı yapılmayacak. Herkes istediği gibi giyinecek. Kimsenin hayat tarzına müdahale edilmeyecek. Kim bu konuda mağdur olursa, biz o mağdurun yanında olacağız. Bizde adalet, liyakat ve ehliyet olması gereken gibi olacak. Torpil işlemeyecek. Her türlü karar alırken istişareye önem verilecek vs denir.

Duruşlarında, savunduklarında, hareketlerinde ve görüntülerinde kibirden eser olmaz. 

Böyle diyenlerin düşünceleri ne zamanki iktidar olur ve iktidar nimetinden faydalanmaya başlarsa, durum tersine döner ve denenmemiş dürüst insanın gerçek yüzü ortaya çıkar:

Samimiyetleri yavaş yavaş yok olmaya başlar.

Eleştiriye açık olmazlar.

Demokratikliği ara ki bulasın.

İdealleri zaafa uğrar ve yozlaşma başlar. 

Hoşgörüden eser kalmaz. Yaslandıkları güç, kuvvet ve otorite sayesinde; yapmayacağız dedikleri, kınadıkları, eleştirdikleri her ne varsa hepsini bir bir yaparlar. Karşı çıkanları susturmayı marifet bilirler. Asla eleştiriye gelmezler. Her eleştiriyi hakaret kabul ederler. Kibirleri tavan yapar. Çünkü güç zehirlenmesi yaşarlar.  Ne oldum budalası olurlar. Güç bende derler. Bu durumda kim tutar onları. Rakipleri laftan, sözden anlamazsa gerekirse orantısız güç bile kullanırlar. Mevcut imkân ve yetki ile de yetinmezler. Ulaşamadıkları kaleler varsa oralara da diz çöktürmeye çalışırlar.

Bu anlattıklarımı bir zihniyet yapar, diğerleri yapmaz iddiasında değilim. İstisnası var mı bilmiyorum ama hangi zihniyet ve düşünce olursa olsun hemen hemen hepsi aynı yol ve yöntemlerden geçer. Hâsılı, tecrübe edilmeyen her düşünce ve hareket; küçükken farklı, büyüyünce farklı oluyor. Katılır veya katılmazsınız, benim tecrübelerim böyle diyor. Bu durumu, fazla uzatmadan şu fıkra ile nihayete erdireyim: 

Babası küçük Nasrettin'e şehirden incir getirir. Küçük Nasrettin çok sever bu meyveyi. Gel zaman git zaman hoca büyür, yolu şehre düşer. Hemen bir manavın önünde durur. Meyvelere göz gezdirir. Tadı damağında kalan meyveyi göremez. Ne aradığını sorar manav. Hoca, “İsmini unuttuğunu” söyler. Manav, "Tarif et, nasıl bir yiyecekti" der. Hoca, "İçi çekirdekli, dışı yeşildi" deyince manav, "Ha sen patlıcan istiyorsun" diyerek patlıcanı poşete doldurur. Hoca, yılların özlemini gidermek için sabırsızlanır. Daha yoldayken poşetten bir patlıcan çıkarır ve ısırır. Bakar ki tadı acı mı, acı... Eski tadı bulamayan Hoca,"Ulan büyüyünce ne kadar da acı oluyorsun" der.

* 14/07/2021 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde