Ana içeriğe atla

Kazanmanın ve Kaybetmenin Yolu *

Kur’an-ı Kerim’de iki profil örnek olarak verilir. Bunlardan biri topraktan yaratılan Hz Adem, diğeri de ateşten yaratılan İblis. Bu ikisinin ortak özelliği, kötülük/yanlış/hata yapmaya meyilli olmaları.  Her ikisi de sınava tabi tutuluyor: İblis’ten Hz Adem’e saygı göstermesi, Hz Adem’den de eşiyle birlikte yasak ağacın meyvesinden yememeleri isteniyor. İblis Hz Adem’e saygı göstermeyerek Hz Adem de yasaklanan ağacın meyvesinden yiyerek kaybediyor. Her iki varlığın da hata ve yanlış yapmaları doğaldır. Çünkü nefis taşıyorlar.

Hata ve yanlışa rağmen yani imtihanı geçememelerine rağmen kazanan Hz Adem olurken İblis kaybediyor. Nedir bu kazanmanın ve kaybetmenin nedeni ve yolu? Hz Adem ile Havva;

Yaptıkları hatanın farkına varıyorlar,

Hatalarında ısrarcı olmuyorlar,

Yaptıkları hatadan dolayı “Şundan dolayı böyle yaptık” veya falan bizi kandırdı” gibi bir mazeretin, gerekçenin arkasına sığınmıyorlar,

Yaptıkları hatadan dolayı Allah’a özür beyan ediyorlar.  

İşte kazanmanın yolu budur. Zira insan olup da hata ve yanlış yapmayanımız yoktur. Hatasına rağmen hatasından ısrarcı olmaması ve bir gerekçe üretmemesinden dolayı Hz Adem affedilmekle kalmıyor, aynı zamanda çoğu kimseye nasip olmayacak şekilde peygamberlikle ödüllendiriliyor.

İblis’e kaybettiren ise;

Hz Adem’e saygı göstermemekle kalmayıp yanlışında ısrarcı olması,

Büyüklük taslaması,

“Ben ondan daha üstünüm, o topraktan, bense ateşten yaratıldım” diyerek bir gerekçe üretmesi, bir bahanenin arkasına sığınması ve yaptığını savunmaya kalkmasıdır.

İşte İblis’e kaybettiren de budur.

Kur’an-ı Kerim’de kısaca değinilen bu iki profilden çıkaracağımız sonuç; yaptığı hatadan dolayı kendisiyle yüzleşen, özeleştiri yapan, hatayı kendisinden bilen veya pay çıkaran ve bu hatadan dolayı özür dileyen/tövbe eden kazanıyor aksine suçu kendinde bulmayan, kendisine pay çıkarmayan, kendisiyle yüzleşmeyen, özeleştiri yapmayan, hata ve yanlışında burnunun dikine gidip ısrarcı olan, bu hata ve yanlıştan dolayı hep bir mazeretin, bahanenin ve gerekçenin arkasına sığınan, hep başkasını suçlayan ve sürekli savunma refleksi içerisine giren ise kaybediyor.

Gerekçe ve mazeret üreterek savunma yolunu seçenlere, bu yolun faydaları yok değil. Bu yolla;

Kendini avutmuş,

Egosunu tatmin etmiş,

İnsanları kandırdığını sanmış,

İnanmasa da kendi vicdanını rahatlatmaya çalışmış oluyor.

Kazanan mı yoksa kaybeden mi olmak istersiniz? Seçin beğenin. Hatta seçip beğenmekle de kalmayın. Aynı yolla çevrenizdeki insanları, siyasileri de gözlemleyin.

* 09/07/2021 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde