Ana içeriğe atla

İsraf Karnemiz *

İsraf denince aklımıza, günlük üretilen 120 milyon ekmeğin yüzde 10’unu (12 milyonunu) çöpe attığımız ekmek gelse de yaptığımız israf, keşke sadece ekmekten ibaret olsa. Maalesef israf karnemiz pek kabarık. Çünkü hemen hemen her alanda özellikle kamuda yaptığımız israfın haddi hesabı yok. Her alanda yaptığımız israf nedense ekmek kadar dikkat çekmiyor. Ekmek israfının üzerinde durduğumuz kadar diğer israflar üzerinde durmuyoruz. Hoş, ne kadar üzerinde dursak da bir zamanlar Mushaf’la eş değer gördüğümüz, “ekmek-Mushaf çarpsın” şeklinde yemin ettiğimiz, yere düşeni/atılanı öperek duvara kaldırdığımız ekmeğe saygı, her geçen gün daha da azalmaktadır.

Ekmek israfı bu ülkede başlı başına bir sorun olsa da bu yazımda ekmeğin dışında yaptığımız israflara örnekler vermeden önce israfın ne demek olduğunu bir hatırlayalım. İsraf, "gereksiz harcama, gereksiz tüketim, savurganlık, tutumsuzluk." demektir. Şimdi gelelim örneklere:

1.Makam veya hizmet aracı adı altında gereğinden fazla aracın tahsis edilmesi. Bu araçların çoğunun amacı dışında kullanılması…

2.Kamuya ait lojman kiralarının piyasa değerinin çok altında olması. Burada kamu zararı söz konusudur.

3.İhtiyaçtan fazla yapılan kamu binaları ve kamu görevi yapan binaların çokluğu:

 a-Küçük ilçelerde hiç ihtiyaç yokken kamu binaları yapılmış. Mevcut ihtiyaçları karşılayabildiği halde yeni kamu binalarının yapılmış/yapılıyor olması. Sürekli göç veren kırsal kesimlerde öğrencisi olmayan okullar ve lojmanlar atıl bir şekilde yıkılmaya terk edilmiş durumda.

 b-İhtiyaç olmadığı halde birbirine yakın cami sayısı. Çoğunun cemaati bile yok. Buna rağmen yeni camiler yapılmaya devam ediyor.

 c-Zorunlu temel eğitimle birlikte mevcut Kur’an kurslarının çoğu ya düşük kapasite ile çalışıyor ya sadece yaz dönemi öğrenciyle buluşuyor ya da öğrenci yokluğundan kapalı gibi bir şey. Çoğu kurs öğreticisi, kursu açık tutmak için yetişkinlerden kayıt yapıyor. Bunlarda da devam sorunu had safhada. Mevcut Kur’an kursları tam kapasite ile çalışmazken hala yeni Kur’an kursu inşaatları devam ediyor.

6.İnsan kaynakları yönünden:

 a-Devlet dairelerinde normalinden fazla personelin çalıştırılması.

 b-Norm Kadro Yönetmeliğine rağmen iyi bir planlamanın yapılmıyor olması. Çoğu il ve ilçelerde normun üzerinde öğretmenin olduğu dikkat çekmektedir. Alanında ders yükü olmamasına rağmen özür, aile birliği gibi nedenlerle ilçe kadrosunda olan öğretmenler var. Bazı yerlerde bu şekil özürden dolayı normun üzerinde öğretmen varken bazı yerlerde bu öğretmenlere ihtiyaç olduğu görülmektedir. Bakanlık buralara ilk atamadan öğretmen alımı yapmaktadır. Öğretmen veremediği yerlerde ücretli öğretmen görevlendirmesine gidilmektedir.

  c-Özlük hakları korunmak suretiyle birçok yöneticinin işe gitmediği halde çalışıyormuş gibi maaş ve diğer ücretlerini almaya devam etmesi. Bu statüdeki kişilerin yerine yeni görevlendirmelerin yapılması. Selefi, uzman veya araştırmacı adı altında evinde pasif, halefi ise aktif olmak suretiyle aynı koltuğa devlet, iki maaş birden ödüyor. Kazanılmış hak dediğimiz bu durum, eskinin bankamatik memurluğundan farklı bir şey değil.

7.Belediyelerin değişik aktivite adı altında yaptıkları, kaldırım ve tretuvar düzenlemeleri vs.

Kamu ve amme görevi yapan kurumlara ait verdiğim örneklerin dışında inanın yaptığımız israflar say say bitmez. Maalesef israfın katmerlisini de devletin yaptığı görülmektedir. Özel sektör ve kişilerde göremeyeceğimiz bu israfı göz önüne alırsak devletin sahibinin olmadığını söyleyebiliriz.

*24.02.2021 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

 

 

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde