Ana içeriğe atla

Miras Meselesi (2) *

Gelelim günümüze… Günümüzde kadın da evin geçimini sağlamada, anne babaya bakmada erkek kadar sorumluluk üstlenmiş durumda. Yani sosyal yapı değişmiştir. Bu durumda miras paylaşımı nasıl yapılacaktır? Erkek ve kadın hakkında Kur’an’ın öngördüğü 2’ye 1 oranı aynen korunmalı mı yoksa Türk Medeni kanununun öngördüğü şekilde eşit mi olmalı? Bu konu tartışılmalı diye düşünüyorum.

Burada Kur’an’ın öngördüğü ve “bunlar Allah’ın sınırlarıdır” dediği oranları değiştirelim iddiam yok. Bu benim ne hakkım ne de haddim. Şu da bir gerçek ki 2’ye 1 oranındaki paylaşım da dindar ve mütedeyyin ailelerin çoğunda uygulanmıyor. Bugün çoğunluk Medeni Kanunun oranını esas almaktadır. Bu durumda ne yapılmalı? “Zamanın değişmesiyle hükümlerin değişebileceğini” söyleyen Mecelle kaidesi burada uygulanamaz mı? Çünkü bugünkü toplum yapısı Kur’an’ın indiği toplumdan çok uzaktır. Kur’an, o günün toplum yapısına ve aldıkları sorumluluğa paralel olarak Nisa 11 ve 12’de bir paylaşım yapmış olamaz mı? Günümüz için uygulanabilecek şekilde Nisa 7.ayet baz esas alınamaz mı? Bu ayette biliyorsunuz, Allah bir orandan bahsetmemektedir: “kadın ve erkek az veya çok bir pay almalıdır” buyurur. Günümüzde bu ayeti esas alırsak mirastan pay alacak aile fertlerinin üstlendiği sorumluluk gözetilerek yeni bir paylaşım öngörülemez mi? Çünkü şartlar ve sorumluluklar değişmiştir.

Türk Medeni Kanununun öngördüğü miras paylaşımı adaleti değil, eşitliği esas almaktadır. Mirastan pay alacak kardeşlerin hepsi aynı oranda sorumluluğu üstlenmişse bu eşit paylaşım adil görülebilir. Yalnız kardeşlerin hepsinin aynı oranda sorumluluk aldığını söylemek zor. Buradan hareketle bu paylaşımın, içinde çok hakkaniyet barındırdığını düşünmüyorum. 

Bunu şöyle bir örnekle açıklayalım: İki erkek kardeşten biri okumuş, devlet memuru olmuş, Türkiye’nin değişik yerlerinde vazife yapıyor. Diğer erkek kardeş ise anne babasının yanında onlara bakıyor, ailenin işini yürütüyor ve büyütüyor. Hastalık ve sağlığında, iyi ve kötü gününde ailenin yanında. Aileden biri öldüğünde memur kardeş “Miras hak. Ben mirastaki payımı almaya geldim ve eşit paylaşacağız” derse bu paylaşım ne derece doğru olur? Görüldüğü gibi Medeni Kanunun miras paylaşımı da tartışmaya açık.

Sonuç olarak, hem Medeni Kanuna göre hem İslam Dinine göre miras haktır. Bu hak -ister erkek ister kadın olsun- vereselerin, aile içinde aldıkları sorumluluğa göre olmalı ve oranlar da farklı olmalı. Buna hak ediş diyebiliriz. Hak ediş, haktan ayrıdır. Hak, doğuştan gelen bir hak iken hak ediş, üstlendiği sorumluluğa göre elde edilen bir haktır. Benim bu anlayışıma göre aile içinde kadın-erkek, kadın-kadın, erkek-erkek üstlendikleri sorumluluğa göre mirastan pay alabilmelidir. Hepsi aynı oranda sorumluluk almışsa eşit almalılar. Eğer kız kardeş anne ve babaya bakma konusunda erkek kardeşlerinden daha fazla sorumluluk almışsa mirastan daha fazla pay alabilmelidir. Erkek kardeş, diğer erkek kardeşlerine veya kız kardeşlerine oranla daha fazla sorumluluk almışsa hepsinden fazla pay almalıdır.

Yazımı uzattım, farkındayım. Umarım meramımı anlatabilmişimdir. Yazıma son verirken şunu da söylemek isterim. Getirdiğim öneriler benim doğru kabul ettiğim ve son kararım değil. Doğrusunu Allah bilir. Bu hususta, bu konunun uzmanlarının söyleyecekleri sözler ve getirecekleri eleştiriler ufkumuzu açacaktır.

*22/01/2021 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde