19 Ocak 2021 Salı

Aha Bir Koltuk!

Salgın nedeniyle kendi tıraşımı kendim yapmaya başlayınca, berbere ihtiyaç hissetmez oldum. Zira kendimin berberi oldum. Üstelik tıraş parası da cebimde kaldı. Ama cebimde kalan paraya da sevinemedim. Nedendir derken acaba eskisi gibi berberden havadis alamadığımdan mı dedim. Değil. Zaten alası bende vardı o bilgilerin. Bir berberliğim eksikti.

Nice sonra belli aralıklarla oturduğum berber koltuğunun, koltuk hevesimi bir nebze de olsa dindirdiğini anladım.

O kadar da değil… Bunun için gidip bir koltuk alamazdım ya…

Sonunda oğlan imdadıma yetişti. Oturduğu sandalyeyi kırmış. Hoş, demir olsa dayanmazdı ya, neyse. Ona bir sandalye lazım artık. Tarihe, oğluna sandalye almamış bir baba olarak geçmeyi kim ister ki…

Aldım yanıma masrafzedeyi. Onunla mobilyacılara gittim. Şu sandalyeyi bir tamir ediverin, bu oğlana da bir koltuk verin. İyisinden, mümkünse demir olsun dedim. “Şu çok rahat” dedi. Oğlan çeşitlere baktı. En iyisini seçti. Taksit imkanınız var mı dedim. “İki adet alırsan olur, 9 taksit bile yaparım” dedi. Taksiti duyunca bayıldım. Adam can evimden vurdu beni zira. Her şeyden vazgeçerim ama taksitten asla. Ver iki tane dedim. Oğlana, hangi rengi alacaksın, istersen annene sor, dedim. Sormuş. Aldım başıma belayı. Çünkü rengin yanına bir de sehpa isteği geldi. Alalım onu da nasılsa taksitle değil mi? Aldık eve geldik.

Paraya kıyarak eve aldığım koltuk rahat mı rahat. Üstelik dönerli. Biri seslendiği zaman kafanı çevirmeden dönüveriyorsun. Üstelik yükseltip alçaltabiliyorsun. Arkaya da yaslanıyor üstelik. Hakiki deri değilmiş. Umurumdaydı sanki. Ha hakikisi ha sunisi. Ne fark ederdi sonra. Nerem hakiki idi sonra?

Ben böyle özlemimi gidermeye başlamıştım ki içimde bir eksiklik hissettim. Buldun, bunuyorsun. İstediğin bir koltuk değil miydi? Aha koltuk! Ha paralı ha parasız, ne fark eder? Daha ne istiyorsun, paralısı biraz dokundu ama olsun, bu da geçer yahu! Zaten taksitle değil mi dedim, kendi kendime. Sebebini epey düşündükten sonra eksikliğin, oturduğum koltuğu başkasının görmemesi olduğunu nice sonra anladım. Öyle ya, başkası görmeyecekse bu koltuk neye yarardı? Başkası görecekti ki amma da yakışmış diyecekti.

İmdadıma, 6 yıl önce karşıma çıkan ama istemem deyip yüzüne bakmadığım koltuk yetişti. Hem de boşmuş. Bir oturacak olanı bekliyormuş. Uzakmış. Umurumdaydı sanki. Koltuk değil mi? Ha yanımda ha uzağımda! Ne fark ederdi sonra. Gördüğünüz gibi yanı başımda vardı. Rahat olmasına rağmen kimse görmediği için içimde kapanmaz bir burukluk hissetmiştim. Biraz km yaparım, o kadar. Üzerine oturunca tüm yorgunluğum giderdi. Üstelik bu da dönerli. Yapacak hiç işim olmazsa döner dururum.

Bu sefer kaçırır mıyım hiç. Tam bana göre dedim. Gidip oturdum. Şimdi o koltukta oturuyorum. Üzerine oturunca tüm yorgunluğum gitti ve yılların özlemi sona erdi.

Koltuk hasretim sona ermişti ama bir sorun vardı. Evdeki koltuk ne olacaktı? Bir düşüncedir aldı beni. Bir kişiye iki koltuk israf değil miydi sonra? Tam bu ikilemi yaşarken nefsim, “Düşündüğüne bak! Sen değil misin yıllardır koltuk hasreti çeken. Allah’tan istedin bir göz pardon koltuk, Allah verdi sana iki koltuk. Sonra bu gevşek pardon esnek çalışma saatleri dolayısıyla oturduğunla kalktığın bir oluyor. Bir bakmışsın mesai dolmuş. Koltuğa yapışmadan kalkıyorsun. Akşam eve gidince de evdeki koltuğuna oturursun. Böylece yılların koltuksuzluğunu gece-gündüz oturarak telafi etmiş olursun” dedi. Düşündüm, nefis mefis ama mantıklıydı dediği.

Hasılı, gündüz göz önünde, akşam kapalı kapılar ardında koltuktayım. Biri evde biri işte. Sıkıldıkça koltuk değiştiriyorum anlayacağınız.

Koltuğu bulmuştum ama bir eksiklik gözüme çarptı. Beni ben olarak tanımayanlar için önümde bir de ismim olmalıydı. Ama kaç paradır şimdi onu yaptırmak, kim bilir? Tam böyle derken bir zamanlar, bir koltuğa oturduğumda bir dostum bana bir isimlik yaptırmıştı. “Altına unvan yazdırmadım. Çünkü bugün buradasın, yarın bir başka yerde olabilirsin. Öyle görünüyor” demişti. İyi ki atmamışım. Arayıp buldum onu. Anlayacağınız isimliği şimdilik bedavaya getirdim. Gördüğünüz gibi adım var, unvanım yok. Bu demektir ki ucunda koltuk olan her göreve talibim.

Tüm bunlar yani bu koltuk işi nasıl oldu, biz de bir gün böyle koltuğa oturabilecek miyiz diyen meraklıları varsa? Bunun için;

1.Bir şeyi çok isteyeceksiniz. (Ben çok istedim. Gördüğünüz gibi oldu.)

2.Getirisi koltuk olan her yazılı sınava gireceksiniz. (Akranların Üsküdar’ı geçse de o sınav puanını unutsan bile o puan bir gün gelir seni bulur.)

2.İsteğiniz ilk etapta olmuyorsa, paraya kıyıp bir koltuk alacaksınız. Arkası zaten çorap söküğü gibi geliyor.

3.Uzağa gitmeye razı olacak, rahatınızı bozacak ve ağrımaz başınızı ağrıtacaksınız.

4.Macerayı seveceksiniz, macera arayacaksınız ve varlık sebebiniz koltuk olacak. Aklınız yapma diyecek; nefsiniz, git git, iyi olur, tam sana göre diyecek.

Niye yazdım tüm bunları. Bir koltuğa sahip olmak isteyenlere, “Bu bile koltuk sahibi olmuşsa, ben hayli hayli olurum” morali vermek ve onları motive etmek için. Başka da bir amacım yok.

Haydi göreyim sizi!

 

 

3 yorum: