Salgın
nedeniyle kendi tıraşımı kendim yapmaya başlayınca, berbere ihtiyaç hissetmez
oldum. Zira kendimin berberi oldum. Üstelik tıraş parası da cebimde kaldı. Ama
cebimde kalan paraya da sevinemedim. Nedendir derken acaba eskisi gibi
berberden havadis alamadığımdan mı dedim. Değil. Zaten alası bende vardı o
bilgilerin. Bir berberliğim eksikti.
Nice
sonra belli aralıklarla oturduğum berber koltuğunun, koltuk hevesimi bir nebze
de olsa dindirdiğini anladım.
O
kadar da değil… Bunun için gidip bir koltuk alamazdım ya…
Sonunda
oğlan imdadıma yetişti. Oturduğu sandalyeyi kırmış. Hoş, demir olsa dayanmazdı
ya, neyse. Ona bir sandalye lazım artık. Tarihe, oğluna sandalye almamış bir
baba olarak geçmeyi kim ister ki…
Aldım
yanıma masrafzedeyi. Onunla mobilyacılara gittim. Şu sandalyeyi bir tamir
ediverin, bu oğlana da bir koltuk verin. İyisinden, mümkünse demir olsun dedim.
“Şu çok rahat” dedi. Oğlan çeşitlere baktı. En iyisini seçti. Taksit imkanınız
var mı dedim. “İki adet alırsan olur, 9 taksit bile yaparım” dedi. Taksiti
duyunca bayıldım. Adam can evimden vurdu beni zira. Her şeyden vazgeçerim ama
taksitten asla. Ver iki tane dedim. Oğlana, hangi rengi alacaksın, istersen
annene sor, dedim. Sormuş. Aldım başıma belayı. Çünkü rengin yanına bir de
sehpa isteği geldi. Alalım onu da nasılsa taksitle değil mi? Aldık eve geldik.
Paraya
kıyarak eve aldığım koltuk rahat mı rahat. Üstelik dönerli. Biri seslendiği
zaman kafanı çevirmeden dönüveriyorsun. Üstelik yükseltip alçaltabiliyorsun.
Arkaya da yaslanıyor üstelik. Hakiki deri değilmiş. Umurumdaydı sanki. Ha
hakikisi ha sunisi. Ne fark ederdi sonra. Nerem hakiki idi sonra?
Ben
böyle özlemimi gidermeye başlamıştım ki içimde bir eksiklik hissettim. Buldun,
bunuyorsun. İstediğin bir koltuk değil miydi? Aha koltuk! Ha paralı ha parasız,
ne fark eder? Daha ne istiyorsun, paralısı biraz dokundu ama olsun, bu da geçer
yahu! Zaten taksitle değil mi dedim, kendi kendime. Sebebini epey düşündükten
sonra eksikliğin, oturduğum koltuğu başkasının görmemesi olduğunu nice sonra
anladım. Öyle ya, başkası görmeyecekse bu koltuk neye yarardı? Başkası
görecekti ki amma da yakışmış diyecekti.
İmdadıma,
6 yıl önce karşıma çıkan ama istemem deyip yüzüne bakmadığım koltuk yetişti.
Hem de boşmuş. Bir oturacak olanı bekliyormuş. Uzakmış. Umurumdaydı sanki.
Koltuk değil mi? Ha yanımda ha uzağımda! Ne fark ederdi sonra. Gördüğünüz gibi
yanı başımda vardı. Rahat olmasına rağmen kimse görmediği için içimde kapanmaz bir
burukluk hissetmiştim. Biraz km yaparım, o kadar. Üzerine oturunca tüm
yorgunluğum giderdi. Üstelik bu da dönerli. Yapacak hiç işim olmazsa döner
dururum.
Bu
sefer kaçırır mıyım hiç. Tam bana göre dedim. Gidip oturdum. Şimdi o koltukta
oturuyorum. Üzerine oturunca tüm yorgunluğum gitti ve yılların özlemi sona
erdi.
Koltuk
hasretim sona ermişti ama bir sorun vardı. Evdeki koltuk ne olacaktı? Bir
düşüncedir aldı beni. Bir kişiye iki koltuk israf değil miydi sonra? Tam bu
ikilemi yaşarken nefsim, “Düşündüğüne bak! Sen değil misin yıllardır koltuk
hasreti çeken. Allah’tan istedin bir göz pardon koltuk, Allah verdi sana iki
koltuk. Sonra bu gevşek pardon esnek çalışma saatleri dolayısıyla oturduğunla
kalktığın bir oluyor. Bir bakmışsın mesai dolmuş. Koltuğa yapışmadan
kalkıyorsun. Akşam eve gidince de evdeki koltuğuna oturursun. Böylece yılların
koltuksuzluğunu gece-gündüz oturarak telafi etmiş olursun” dedi. Düşündüm,
nefis mefis ama mantıklıydı dediği.
Hasılı,
gündüz göz önünde, akşam kapalı kapılar ardında koltuktayım. Biri evde biri
işte. Sıkıldıkça koltuk değiştiriyorum anlayacağınız.
Koltuğu
bulmuştum ama bir eksiklik gözüme çarptı. Beni ben olarak tanımayanlar için
önümde bir de ismim olmalıydı. Ama kaç paradır şimdi onu yaptırmak, kim bilir? Tam
böyle derken bir zamanlar, bir koltuğa oturduğumda bir dostum bana bir isimlik
yaptırmıştı. “Altına unvan yazdırmadım. Çünkü bugün buradasın, yarın bir başka
yerde olabilirsin. Öyle görünüyor” demişti. İyi ki atmamışım. Arayıp buldum
onu. Anlayacağınız isimliği şimdilik bedavaya getirdim. Gördüğünüz gibi adım
var, unvanım yok. Bu demektir ki ucunda koltuk olan her göreve talibim.
Tüm
bunlar yani bu koltuk işi nasıl oldu, biz de bir gün böyle koltuğa oturabilecek
miyiz diyen meraklıları varsa? Bunun için;
1.Bir
şeyi çok isteyeceksiniz. (Ben çok istedim. Gördüğünüz gibi oldu.)
2.Getirisi
koltuk olan her yazılı sınava gireceksiniz. (Akranların Üsküdar’ı geçse de o sınav
puanını unutsan bile o puan bir gün gelir seni bulur.)
2.İsteğiniz
ilk etapta olmuyorsa, paraya kıyıp bir koltuk alacaksınız. Arkası zaten çorap
söküğü gibi geliyor.
3.Uzağa
gitmeye razı olacak, rahatınızı bozacak ve ağrımaz başınızı ağrıtacaksınız.
4.Macerayı
seveceksiniz, macera arayacaksınız ve varlık sebebiniz koltuk olacak. Aklınız
yapma diyecek; nefsiniz, git git, iyi olur, tam sana göre diyecek.
Niye
yazdım tüm bunları. Bir koltuğa sahip olmak isteyenlere, “Bu bile koltuk sahibi
olmuşsa, ben hayli hayli olurum” morali vermek ve onları motive etmek için. Başka
da bir amacım yok.
Haydi
göreyim sizi!
Allah utandırmasın hocam hayırlı olsun. Allah yar ve yardımcınız olsun inşallah.
YanıtlaSilÇok teşekkür ediyorum. Sağ olun.
YanıtlaSilAlemsiniz..
YanıtlaSil