Birbirine benzese de beş parmağın beşi de bir değil. İnsanoğlu da böyledir.
Nazik olanları olduğu kadar kaba olanları da var. Kaba olanların bir kısmı
okudukça, insan içerisine girdikçe zamanla kibarlaşabiliyorken, bazıları vardır
ki bunlara ne aile ne okul ne çevre ne makam ne şöhret fayda eder.
Bunlar nereye girdiklerini, kiminle konuştuklarını, içeride kimler olduğunu
asla hesaba katmazlar.
Girerken ahıra girer gibi girerler.
Neyi, nerede, nasıl konuşacağını düşünmezler.
Bulundukları ortamda pot üzerine pot kırdıklarını akıllarına bile
getirmezler. Üçüncü şahsın yanında sana saygı göstermedikleri gibi üçüncü şahsı
da takmazlar. Biraz konuşmasına dikkat eder mi diye yanımızda falan amir var
desen bile kendilerine yine çekidüzen vermezler. Hatta “Olsun, hiç mi amir
görmedik” derler.
Ayıp mı ettik şeklinde asla kendilerini sorgulamazlar. Lügatlerinde
nezakete yer olmadığı gibi empatiye de yer yok.
Kaba ve sabalıkta sınır tanımayan bu tipler, hitap ederken lan-ulan ile başlarlar.
Ara konuşmalarını saymazsan yine lan-ulan ile bitirirler. Lan-ulan, bunlar için
“şey” gibidir. Bilirsiniz, dağarcığımız yeterli gelmediğinde “şey” bizim imdadımıza
hep yetişir. Hayretini ifade etmek için bile “Lan nâran (ne aran) sen burda?”
derler.
Hayat bunlara hep bir şey vermiştir. Bunlar ise hayattan hiçbir şey almadan
yollarına devam ederler.
Dağdan inmiş, insan içine karışmamış kişilerden bahsetmiyorum. Ki nice
dağdan inenleri bilirim, bunların yanında yunmuş yıkanmıştır. Bunlar; okumuş,
mektep-medrese görmüş; içlerinde lise ve üniversite bitirmiş, belli makamlara
gelmiş olanları bile var. Dünyaya sanırsın ki odun gelmişler, odun olarak
gidiyorlar.
Bunlar eğitilemez mi? Çok zor diyeceğim ama imkansız bunların eğitilmesi.
Deveye hendek atlatırsın. Bunları eğitmede bir arpa boy yol alamazsın. Çünkü
kendilerinin ben niye kabayım, niçin başkaları gibi usulüne uygun konuşmuyor ve
davranmıyorum gibi bir dertleri yok. Derdi olmayınca buna ihtiyaç da
hissetmiyorlar. Hoş, ihtiyaç hissetseler bile nazik konuşmayı kişiliklerinden
ödün verme gibi görürler. Bu yüzden alabildiğine kaba sabadırlar. Kabalıkları kişilikleridir
artık. Zamanında yontulmamışlarsa belli bir yaştan sonra eğitilmeleri mümkün
değil. Böyle gelmişler, böyle ömürlerini tamamlarlar kah kırarak kah dökerek
kah ufalayarak. Çünkü görgü görenek bugünden yarına kazanılan bir şey değil.
Bu tipleri görünce “Herkes kendi mizaç ve karakterine göre iş yapar.” (İsra,
84) ayeti aklıma geliyor. Ayette “mizaç ve karakter” diye çevrilen şâkile
kelimesi, “tabiat, âdet, din, ahlâk, niyet, seciye” gibi manalara gelir.
(Elmalılı, V, 3197) “Buna göre ayet, önemli bir psikolojik gerçeğe işaret
etmektedir. Zira insan davranışlarının temeli, onun ruhsal yapısındaki
psikolojik eğilimlerdir.” (Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 516)
Ben bu ayete kısaca “Herkes kalıbına göre iş yapar” anlamı veriyorum. Bu tipler
de kalıplarına göre iş yapıyorlar. Kalıpları kişilikleri, kişilikleri de
kalıpları olmuştur artık.
Bunlar çok mu kötü niyetliler? Değil. Belki de çok iyi niyetliler ve içten
konuşuyorlar ama kabalıklarının farkında değiller. Yaptıklarının farkında
olmayan böyle tipler için maalesef yapabilecek bir şey yok. Zira onlar kaba
gelmişler, kaba gidecekler.
*27/01/2021 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder