Ana içeriğe atla

Ereğli Gofreti *

Herhalde içinizde gofret yemeyeniniz yoktur. En azından tatmışsınızdır. Öyle zannediyorum seviyorsunuzdur da. Kim sevmez ki... Küçüklüğümden beri ben de çok severim. Yeter ki gofret alabilecek param olsun. Giderdim bakkala. Uzatırdım şimdilerde pul olmuş bozuk paramızı. Gofret istiyorum derdim. Bir gazetenin içine koyar, uzatırdı bakkal. Çekilirdim bir kenara kütür kütür yerdim bir çırpıda. Ağzımın tadı gelir, karnımı doyurur, bayram ederdim. Olsa daha da yerdim. 

Sonraları bu sade gofretlerin değişik markalara ait güzel ambalajlar içerinde vanilyalısı, muzlusu, çileklisi, kakaolusu çıktı. Yine gofretler, çikolata kaplı olarak tezgahlarda yerini aldı.

İster aroma katkılı ister çikolata kaplamalı ister sade ister kakaolu olsun, içine konan katkı maddelerinden midir, çocukluğumda aldığım hazzı yediğim gofretlerden alamaz oldum. Sadece kokusu geliyor. Ağzıma gelen tat, doğal şeker olsa yine gam yemeyeceğim. Şeker mi yiyorum yoksa glikoz şurubu mu içiyorum belli değil. İçinde katkı maddesi olarak daha neler var  neler… Üstelik çok da ucuz değil eskisi gibi. Hasılı görüntüsü on numara ama alacağın lezzeti ara ki bulasın.

Gofretlerden aldığım eski tadı alamaz olunca çocukluk aşkım gofretlere mesafe koydum. Kolay kolay almaz oldum. Alırsam da tadımlık. Çünkü hepsi fabrikasyon üretim.

*

Uzun bir aradan sonra çocukluk aşkım gofretle yeniden buluştum. Yüzde yüz pancar şekerinden yapma, glikoz şurubu içermeyen, doğal el yapımı gofret buldum. Meğersem bu gofret, burnumun dibindeki Ereğli’de yapılıyor ve Ereğli, doğal el yapımı gofretiyle ünlü imiş. Bunu da bir öğretmenin  “Size Ereğli gofreti getirdim. Buyurun yiyin” diye önümüze koymasıyla öğrendim. Görüntüsü, tereklerdeki fabrikasyon gofretler gibi olmayan bu gofreti yedikçe yedim. Tadı damağımda kalmış ve çocukluğumdaki gofret tadını yeniden almış olmalıyım ki soluğu Ereğli gofretinin satıldığı yerlerde aldım. Değişik markalara ait Ereğli gofretini kah pazarlarda buluyorum kah bazı marketlerde. Buldukça fazla fazla alıyorum. Kah acıkınca kah atıştırmalık kah çayın yanında kah zevkine yiyorum. Oh be! Dünya varmış diyorum. Yedikçe gofretsiz geçen yıllarıma üzülüyorum. Gecikmiş bu yaşımda da bu gofreti tatmasaydım herhalde gözüm açık giderdi.

Sanmayın ki abartıyorum. Ha fabrikasyon ha el yapımı demeyin. Fabrikasyon olanlarını tatmışsınızdır. Bir de doğal el yapımı Ereğli gofretini tadın. Damak zevkiniz varsa abartmadığım gibi aralarındaki farkı da görürsünüz. Eğer bugüne kadar Ereğli gofretini biliyor, alıyor ve yiyor da bunu bana söylemedi iseniz, Allah sizin hayrınızı versin derim. Şayet bu gofreti hala tatmadı iseniz, hangi markası olursa olsun, yapacağınız, bu gofretten almaktır. Gofret alırken tek yapacağınız, bu gofretin Ereğli’de yapılmış olmasına dikkat etmenizdir. Göreceksiniz ki ağzınızın tadı gelecektir ve giderken gözünüz açık gitmeyeceksiniz.

Aklınıza, “Ereğliler buna, hakkımızda yazı yazsın, gofretimizin reklamını yapsın diye koli koli bedava gofret göndermiş. Bu da Ereğli gofretinin reklamını yapıyor” gelmesin. Böyle bir şey yok. Üstelik ün yapmış, Ereğli gofretinin de bu reklama ihtiyacı yok. Yukarıda anlattığım gibi aldığım ve yediğim her gofreti, kuruşu kuruşuna parasını vererek aldım ve almaya devam edeceğim. Ama Ereğlili hemşerilerim, “Bu da bizden sana hediye” derlerse de almam demem. Afiyetle yerim. Yeter ki gelen gofret, Ereğli gofreti olsun.

Ağzımızın tadını getiren gofretlerinden dolayı Ereğli’yi tebrik ediyorum. İnşallah el emeği ve göz nuru emeklerinin karşılığını fazlasıyla alıyorlardır.

Bahsettiğim bu gofretle ilgili bir eksikliği de burada dile getirmek istiyorum: Ereğli gofreti her markette bulunmuyor. Bunun sebebi, yeterince üretim yapılmayışından mı yoksa çoğu marketler Ereğli gofretini satmak mı istemiyor?

*22.03.2021 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde