Ana içeriğe atla

Bilim Kurulunu Nasıl Bilirsiniz? *

Bilim Kurulu derken sağlıkla ilgili kurulu kastediyorum. Zira çoğu alanda kurulmuş bilim kurulları var. Kurulan bu bilim kurulları ne iş yapar, nasıl çalışır, bugüne kadar ne hizmeti yapmışlardır, yaptıkları hizmet ve getirdikleri önerilerle neyi önlemişler, kurumu nereden almış, nereye götürmüşler bilmiyorum. Zira elimde bildiğim bir araştırma ve istatistik yok. Bu bilim kurulları olmasaydı kurum ve kuruluşlar, deruhte ettikleri görevleri yerine getiremez miydi? Bunu da bilmiyorum ama bilim kurullarının bu ülkede faydası ve zararı, varlığı veya yokluğu yönüyle bir güzel masaya yatırılmalı. 

Başka kurumların bünyesinde kurulmuş diğer bilim kurullarını bir tarafa bırakarak bugünlerde adından sıkça söz ettiren, üyeleri her akşam televizyonlarda boy gösteren, sık sık toplantılar yaparak öneri ve tavsiyeler sunan, Sağlık Bakanlığı bünyesinde görev yapan Bilim Kurulundan söz etmek istiyorum. TV konuşmalarında bilirkişi olarak bilgisine başvurulan bu üyelerin, unvanlarına bakıldığı zaman bunların, değişik üniversite hastanelerinde farklı branşlarda görev yapan hekimler olduğu anlaşılmaktadır. Çoğunu ekranlarda göre göre bir göz aşinalığımız oluştu. Kurulun tavsiyelerinin çoğu, yürütme tarafından dikkate alındı ve marttan beri bu kurulun tavsiyesine göre kararlar alınıyor. Uygulamaya konan her tavsiye, hayatımızı derinden etkilemiş, hala etkilemeye devam ediyor. Birçok bakanlık, bir konuda karar vereceği veya karar alacağı zaman bilim kurulunun tavsiye ve önerisini dikkate almak zorunda.

Koronavirüsün ülkemizde göründüğü mart ayından itibaren Bilim Kurulunun salgını önleme adına sunduğu öneriler ne kadar faydalı oldu? Bana göre bu Kurulun bu ülkeye faydadan çok zararı olmuştur. Çünkü bu kurul dendi mi benim aklıma yasak, kısıtlama, kepenk kapatma, okulları tatil etme geliyor. Niye derseniz? Salgın artmasın diye bir kişide görülen hastalık dolayısıyla marttan beri yasak üzerine yasak yedik. Birçok sektörü ölüme terk ettik. 20 günden fazla evlerde kapalı kaldık. Sonuç, Kasım sonu itibariyle vaka sayısı 30 binleri, hasta sayısı da 7 binleri zorluyor. Ölen sayısı ise 200'e doğru koşuyor. Merak ettiğim, bu kısıtlamalar olmasaydı salgının seyri ne olurdu? Bugünkünden farklı olacağını sanmıyorum. O zaman ekonomiyi felç edecek, birçok sektör evine ekmek götüremeyecek şekilde biz bu kısıtlamaları niçin yaşadık? Maalesef her kısıtlamanın arkasında Bilim Kurulunun tavsiye imzası var. Her tavsiyeleri de yasaktan ibaret oldu ve benim aklıma Bilim Kurulu dendi mi yasak geliyor. Bilim Kurulunun elinde imkan olsaydı hastalık gelir diye bize nefes bile aldırmazdı. Hasılı bu süreçte Bilim Kurulu, hastalığı önleme adına toplum mühendisliği yaptı ve geldiğimiz noktada sonuç ortada. 

Bana göre 30'dan fazla üyesi bulunan Bilim Kurulu, yaptığı toplum mühendisliğiyle adından söz ettireceğine, her akşam kanal kanal gezip millete olumsuz tablolar çizeceğine, yasak üzerine yasak önereceğine, tüm eforlarını bu süreçte aşıyı bulmaya adasalardı. Öyle zannediyorum, ülkeye ve insanlığa en büyük hizmeti yapmış olurlardı ve gözümüzde ölümsüzleşirlerdi. Aşı bir bulunsa diye biz bekledik, onlar da beklediler. Hükümete, "Bize imkan sağlayın, vakit verin. Aşıyı biz bulacağız" deyip laboratuara kapansalardı hükümet onlara olmaz mı derdi. Bilakis onlara her imkanı sunardı.

*02/12/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde