Ana içeriğe atla

Sosyal Medyaya Neşter ***

Sosyal medya hayatın sanal olanı olsa da hayatımızın bir parçası. Anlık veya günlük milyonlarca paylaşım buralarda dolaşıma giriyor. Piyasanın nabzı buralarda atıyor desek abartı olmaz.
Çoğu kimsenin hesabının bulunduğu ve vakit geçirdiği bu âlem, hem uçsuz bucaksız hem de denetimsiz. Sahte hesaplardan tutun da hakaret, küfür ve ithamlar diz boyu bu âlemde. Aynı zamanda bu âlem; propagandaların yapıldığı, algıların oluşturulduğu ve insanların fişlendiği bir yer. Bu âlemde yazılıp çizilenler gerçek hayatı çoğunlukla olumsuz etkiliyor.
Tüm bu olumsuzluklarının yanında yerinde ve kıvamında kullanıldığı takdirde sosyal medyayı yararlı bulanlardanım. Fakat yukarıda bahsettiğim gibi denetlenmesi gereken denetimsiz bir âlem burası.
Sosyal medyada algılara dayalı dezenformasyondan rahatsızlığını ve ne şekilde olması gerektiğini İktidar Partisi,  2020’nin Nisan ayında “Sosyal medyada uyulması gereken kurallar” başlığı altında 12 maddelik bir etik kuralı kamuoyu ile paylaşmıştı. Her birimizin altına imzasını atacağı bu etik kurallar yeterli olmamış ve uygulama alanı bulamamış olmalı ki hükümet şimdi sosyal medyaya bir kanuni düzenleme getirme üzerine çalışıyor. Sanırım Meclis tatile girmeden bu konuda bir yasal düzenleme Meclisten geçecek. Yerinde ve olması gereken bir düzenleme. Bu düzenleme şu ana kadar çoktan yapılmalıydı. Zira bu âleme mutlaka bir neşter vurulmalıydı.
Nedense bizde bir şey ilk önce görülmez ya da görmezden gelinir. İnsanımız bodoslama dalar. Kendince bir dünya oluşturur. Ardından kanuni düzenleme gelir. Halbuki siyasi partiler, Meclis ve iktidar bu ve her konuda halkın bir adım önünde olmalıydılar. Keşke bu âlem ortaya çıktığı zaman önce kriterler belirlenip sonra yaygınlaşsaydı hayatımızda.
Hürriyet’ten Abdulkadir Selvi’nin verdiği bilgilere göre düzenlemede, “Sosyal medya platformlarına Türkiye’de ofis açma zorunluluğunun getirilmesi ve kazançlarından vergi vermelerinin sağlanması, sosyal medya hesaplarının gerçek kimlikler üzerinden açılması, suç konusu olan paylaşım yapanlar hakkında, yargının talep etmesi durumunda sosyal medya platformlarının, bilgileri hızla vermesi ve nefret söylemine izin verilmemesi…” gibi hususlar yer alacak.
Sosyal medya ve sanal alem ile ilgili çıkacak düzenlemeyi desteklemekle beraber bu konuda kantarın topuzunun kaçırılmaması gerektiğini düşünenlerdenim. Konacak yasaklar sağa sola çekilmeyecek şekilde net bir şekilde belli olmalıdır. Küfür ve hakaretin tanımı yapılmalıdır. Neyin, kişilerin onurunu zedelediği açıklanmalıdır. Düzenlemenin bazı maddeleri kapalı kaldığı takdirde en ufak bir eleştiriden nem kapan alıngan tiplerin sayısı az değildir. Uygulamada küfür, hakaret, saldırı türü paylaşımlarda adamına göre muamele yapılmamalıdır. Yapılacak küçük bir eleştiri kişilik haklarına saldırı gibi görülmemelidir. İnsanlar, eleştiri hakkını korkmadan sonuna kadar kullanabilmelidir. Çünkü eleştiri ve tenkit hem bu alemin hem de gerçek hayatın olmazsa olmazıdır.
Kanuni düzenleme yapılırken bir söz de devlet memurları için söyleyeyim. Bildiğim kadarıyla 657 sayılı kanuna göre devlet memurlarının siyaset yapması yasak kapsamındadır. Bu yasağa rağmen bir kısım devlet memurunun bu âlemde ömrü bir partiyi övmek, bir başka partiyi yermekle geçiyor. Bu yasak halen devam edecekse devlet memurlarının bu âlemde siyaset yapmamaları sağlanmalıdır. Siyaset yapmasın derken yanlış anlaşılmasın. Herkes gibi devlet memurları da bir konuda fikrini söylesin, tasvip ve eleştirilerini dile getirsin. Bunda bir sakınca görmüyorum. Ama bir partinin resmi görevlisi gibi de bu âlemde siyaset yapmasın. Böyleleri, çok istiyorsa istifalarını verip bir partinin organlarında görev alabilirler.

***04/07/2020 tarihinde Pusula haber gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde